20 Ağustos 2015 Perşembe

Léo Ferré / Avec Le Temps

Zamanla,
Geçer, her şey geçip gider, zamanla
Unuturuz yüzü ve sesi unuturuz
Kalp daha da yenilince, gitmek dert olmaz
Aramak daha uzağı, peşini bırakmak gerekir ve bu çok iyidir
Zamanla

Geçer, her şey geçip gider, zamanla
Taptığımız öteki, yağmur altında aradığımız
Bir bakışının altında köle olduğumuz öteki
Arasında satırların, kelimelerin
Ve altında, bu gece çekip gidecek boyalı bir yeminin
Her şey görünmez olur, zamanla

Zamanla
Geçer, her şey geçip gider zamanla
En güzel anılar gibi, dilinden düşmeyenlerden birisidir
Galeri Farfouille'de, ölüler kısmında
Cumartesi gecesi şefkat alıp başını yapayalnız gittiğinde
Zamanla

Geçer, her şey geçip gider zamanla
Bir rom için, bir hiç için inandığımız öteki
Rüzgar ve mücevherler verdiğimiz öteki
Birkaç aşağılık şey uğruna ruhunu satan için
Neyin karşısında çabalıyorduk, çabalayan köpekler gibi
Geçer, her şey iyi olur zamanla

Zamanla
Geçer, her şey geçip gider zamanla
Ve çatlamak üzere olan atlar gibi beyazlamış hissederiz
Ve kaderin yatağında buz tutmuş gibi hissederiz
Ve belki yapayalnız ama kederli hissederiz
Demek ki gerçekten
Sevilmeyiz artık, zamanla.

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Celal Baran Yıldırım / Halet-i Ruhiye

insan oldum diye konuştuğumda yetim bir yağmurla
ki o zaman da bir dostta kalan külü
som bir şüpheyle kardım ben
ve böylece yok sayarken bir gönlü
düşmek demekti bu
antik kalıntılarına bir gömütün.

kalbim!
sen şimdi biraz övün çoraklığınla.
çünkü aşk, kavmine sulak araziler arşınlatacak.
gönlüm mü desem şu içeride kımıldayan,
yoksa gazete ve ilanlarla soluksuz kalan,
yalnız ve köhne pencereleriyle kör bir ev mi.

bakışları ve durgunluğu mu evin;
birbirine çok benzeyen iki akşam gibi.
bakışlarım; on dakika rötarlı
ve balkondan sarkan çiçekler gibi sargındır artık sana.
ve bana benden yakın akan yine talandır.
talandır bu evet, işlenmiştir etime
en uzağıma uğrayan kendi yanımdır şimdi benim.
ve öyle upuzun yağmışımdır bir bahçeye,
talandır bu işlemiştir etime.

ve bu talan;
sarısından içeri giren güneşle
mavisiyle mahvıma değer
kırmızısı, etime işleyen
ki ömrümün kelepçesiydi o
bir gemi halatçısının düğümüydü
ve saplanıktı bileğime
bir dizi çizgi ile.

bunlar yalan, bunlar boş
sen işte her nasılsa yürüyeceksin
köşesinden güneşi akıtan bir sokaktan.
sen işte yürüyeceksin
ve beni medetsiz ummalar basacak.
ve benim unutulduğum yerler
kırk yılda kırk kez,
kıyımla gelen bir bildiri gibi,
hemen hemen her yerde topyekün göğe çakılacak.

uzun ve geniş omuzlara
tüneyen bir yara gibiydim ya ben
bundandı birini suda taş sektirerek öpmem.
bir kitabın kalbiyle konuşmam dünyada,
bundandı acılarımı saran bir kement olmaması ellerinden.
bundandı her şey...

ve dağlanan bir ömür,
dağılmadan duramazdı elbette.

3 Ağustos 2015 Pazartesi

1 Ağustos 2015 Cumartesi

Güven Adıgüzel / Sınavda Çıkmayacak Sorular

artis diyorlar erken ölenlere bir akşamüstü her yer kalabalık
her yer kalabalık, üzgünüz yeteri kadar ve rimbaud mahkemelerde sanık
sırayla ölüyor kumbarası kırılmış çocuklar, tez konusu bile değiller
içinde ortadoğu geçmeyince şiir de olmuyor, bir şeyler kahrolsun!
-işgal edilmiştir inandığımız tüm çiçekler!

stratejik bir aşk yaşıyorum devlet görmesin, keşişleri hemen soboleyin
bu saklambaç bizden uzak, kavimler göçü konumuz değil, seni seviyorum!
ideolojiler söylüyorum dünya kurtarmak isteyenlere ve çok rüya görüyorum
insanı anlamakla meşgulüz, üstelik görünürde hiç ipucu da yok
ben bazen korkuyorum, annem duruyor hemen kalbime
beni hep yanlış öldürüyorlar anne diyesim geliyor
sonra cihad geliyor aklıma, cihad'ı çok seviyorum
-ama bunları coğrafi keşiflerle açıklayamam.

çocuğu okula yazdırıyorlar, merkez sağ'ı ve dedikoduyu çok seviyorlar
üniter yapı diyorlar, uluslararası toplum, en az iki yabancı dil
minareler gölge ediyor, başka ihsan da istiyorlar
akşam ezanında eve giriyoruz, üzgünüz yani gereği kadar
demokraside ısrar ediyorlar bir de, ben rahatça ölsek diyorum.

yemeklerden sonra pişman oluyorlar, kravat takıyorlar, az seviyorlar
aşık olamıyorlar, çok şişmanlıyorlar ve hiç gülmüyorlar
-manavlar da şiire inansın diye kırmızıydı belki elmalar
elmalar deyince aklıma annem geliyor ve taksitli sancılar
bir yanağın elma oluşunu,
devrik cümlelerle düşünüyorum...
-sigortalı bir işe girmeden aşık olunmuyor.