26 Kasım 2017 Pazar

Orhan Veli Kanık / Sevdaya mı Tutuldum?

benim de mi düşüncelerim olacaktı,  
ben de mi böyle uykusuz kalacaktım.  
sessiz, sedasız mı olacaktım böyle?  
çok sevdiğim salatayı bile  
aramaz mı olacaktım?  
ben böyle mi olacaktım?

24 Kasım 2017 Cuma

Attila İlhan / Emperyal Oteli

ben hiç böylesini görmemiştim 
vurdun kanıma girdin itirazım var 
sımsıcak bir merhaba diyecektim 
başımı usulca dizine koyacaktım 
dört gün dört gece susacaktım 
yağmur sönecekti yanacaktı 
sameland seferden dönecekti 
duvardaki saat duracaktı 
kalbim kendiliğinden duracaktı 
ben hiç böylesini görmemiştim 
vurdun kanıma girdin itirazım var 
emperyal otelinde bu sonbahar 
bu camların nokta nokta hüznü 
bu bizim berheva olmuşluğumuz 
bir nokta bir hat kalmışlığımız 
bu rezil bu çarşamba günü 
intihar etmiş kötümser yapraklar 
öksürüklü aksırıklı bu takvim 
ben hiç böylesini görmemiştim 
vurdun kanıma girdin itirazım var 
sesleri liman sislerinde boğulur 
gemiler yorgun ve uykuludur 
sabahtır saat beş buçuktur 
sen kollarımın arasındasın 
onlar gibi değilsin sen başkasın 
bu senin gözlerin gibisi yoktur 
adamın rüyasına rüyasına sokulur 
aklının içinde siyah bir vapur 
kıvranır insaf nedir bilmez 
otelin penceresinde duracaktın 
şehri karanlıkta görecektin 
karanlıkta yağmuru görecektin 
saçların ıslanacak ıslanacaktı 
kış geceleri gibi uzun uzun 
tek damla gözyaşı dökmeksizin 
maria dolores ağlayacaktı 
istanbul'u yağmur tutacaktı 
bütün bir gün iş arayacaktım 
sana bir türkü getirecektim 
kulaklarımız çınlayacaktı 
emperyal oteli'nin resmini çektim 
akşam saçaklarından damlıyordu 
kapısında durmanı söylemiştim 
yüzün zambaklara benziyordu 
cumhuriyet bahçesi'nde insanlar geziyordu 
tepebaşı'ndaki küçük yahudiler 
asmalımesçit'teki rum kemancı 
böyle rüzgarsız kalmışlığımız 
bu bizim çektiğimiz sancı 
el ele tutuşmuş geziyordu 
gazeteler cinayeti yazıyordu 
haliç'e bir avuç kan dökülmüştü 
emperyal oteli'nde üç gece kaldık 
fazlasına paramız yetmiyordu 
gözlerin gözlerimden gitmiyordu 
dördüncü gece sokakta kaldık 
karanlık bir türlü bitmiyordu 
sirkeci garı'nda sabahladık 
bilen bilmeyen bizi ayıpladı 
halbuki kimlere kimlere başvurmadık 
hiçbiri yüzümüze bakmıyordu 
hiç kimse elimizden tutmuyordu 
ben hiç böylesini görmemiştim 
vurdun .... kanıma girdin ..... kabulümsün.

13 Kasım 2017 Pazartesi

Attila İlhan / Belki Gelmem Gelemem

Sen istinyede bekle ben burdayım 
İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım 
Çünkü ben buradayım karanlıktayım 
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git 
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor 
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk 
Yanımda olmadın mı seni daha bir çok seviyorum 
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git 

Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin 
Yarı geceden sonra telefon ettin mi hiç 
Karanlık adamlar hüviyetini sordu mu 
Ben senin olmadığını arıyorum 
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git 
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git 
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor sana ait ne varsa 
Hiçbiri benim değil 
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum 
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git 
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git

Attila İlhan / Aysel Git Başımdan

aysel git başımdan ben sana göre değilim  
ölümüm birden olacak seziyorum  
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim  
aysel git başımdan istemiyorum  
benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün  
dağıtır gecelerim sarışınlığını  
uykularımı uyusan nasıl korkarsın  
hiçbir dakikamı yaşayamazsın  
aysel git başımdan ben sana göre değilim  
benim için kirletme aydınlığını  
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim  

ıslığımı denesen hemen düşürürsün  
gözlerim hızlandırır tenhalığını  
yanlış şehirlere götürür trenlerim  
ya ölmek ustalığını kazanırsın  
ya korku biriktirmek yetisini  
acılarım iyice bol gelir sana  
sevincim bir türlü tutmaz sevincini  
aysel git başımdan ben sana göre değilim  
ümitsizliğimi olsun anlasana  
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim  

sevindiğim anda sen üzülürsün  
sonbahar uğultusu duymamışsın ki  
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş  
uzak yalnızlık limanlarına  
aykırı bir yolcuyum dünya geniş  
büyük bir kulak çınlıyor içimdeki  
çetrefil yolculuğum kesinleşmiş  
sakın başka bir şey getirme aklına  
aysel git başımdan ben sana göre değilim  
ölümüm birden olacak seziyorum  
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim  
aysel git başımdan seni seviyorum

Hasan Hüseyin Korkmazgil / Acıyı Bal Eyledik

«pir sultan ölür dirilir»

bak şu bebelerin güzelliğine 
                    kaşı destan 
                    gözü destan 
                    elleri kan içinde 

kör olasın demiyorum 
kör olma da
                   gör beni

damda birlikte yatmışız 
öküzü hoşça tutmuşuz 
koyun değil şu dağlarda 
san kendimizi gütmüşüz 
hor baktık mı karıncaya 
kırdık mı kanadını serçenin 
vurduk mu karacanın yavrulusunu 
ya nasıl kıyarız insana

sen olmasan öldürmek ne 
çürümek ne zindanlarda 
özlem ne ayrılık ne 
yokluk ne yoksulluk ne 
ilenmek ne dilenmek ne 
işsiz güçsüz dolanmak ne 
gün gün ile barışmalı 
kardeş kardeş duruşmalı 
koklaşmalı söyleşmeli 
korka korka yaşamak ne

kahrolasın demiyorum 
kahrolma da 
                   gör beni 

kanadık toprak olduk 
çekildik bayrak olduk 
döküldük yaprak olduk 
geldik bugüne 

ekmeği bol eyledik 
acıyı bal eyledik 
sıratı yol eyledik 
geldik bugüne 

ekilir ekin geliriz 
ezilir un geliriz 
bir gider bin geliriz 
beni vurmak kurtuluş mu 

kör olasın demiyorum 
kör olma da 
          gör beni

İsmet Özel / Aynı Adam

Tozludur saçlarım, saçlarımdan
devrilmiş sarayların dumanları savrulur
yüzüm yanıktır
yüreğime bir karanfil sokuludur
ve partizanca darbelerin dünyaya ilen şavkı
benim göğsüme göğsüme vurup durur.
Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum
bahar da sürgülenir içime katranlar da
hem koşarak yarattığım sevgiler vardır
hem körlenmiş sevgilerin acısıyla koştururum.
Beni sular
kocaman taşları parçalayarak hatırlıyor dağlarda
ve beni hatırlatıyor çeltik tarlalarında aynı sular
umutlu sakinlikleri
lohusalıklarıyla.

Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum
kökten dallara yürüyen sular gibi
yürürüm kömür ocaklarına, çapalanan tütüne
yürürüm hüzün ve ağrılar çarelenir
dağların esmer ve yaban telaşından kurtula diye
torna tezgahlarında demir.

Yürürüm çünkü ölümdür yürünülmeyen
yürürüm yürüyüşümdür yeryüzünün halleri
kanla dolar pazuları tarladakinin
hızar gürültüsü içinde türkülenir bir öteki
gökleri göğsümden aşırtarak yürürüm
yağlı kasketimin kıyısında nar çiçekleri.

Aynı adam Ekim günlerinden beri gümbür gümbür gelirim
teneke damların üstüne safi sinirden doğan güneş
portakallar fırlatarak parlıyor benim adımlarımla
anladım neden yorgunluk
gülümserlik getiriyor insana
hayatın bana başat
bana avrat oluşunu öğrendim
işçiler bunu kurşunlanarak öğrendi
on beşinde bir arkadaş
inancını savunurken yargıca
anladı bulana durula akmakta olan şeyi.

Yürüyorum
azarlanıyorum fışkıran başaklarla
iki bomba gibi taşıyorum koltuğumdaki bir çift somunu
hurdahaş bir sancıyla geçiyorum badem çiçekleri altından
gözlerim nemli değil.
gözlerim namlu.

Ahmet Telli / Ayrılık Ayracı

Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun 
Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın  
Gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi 
Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu  
Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor  
Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde  

Ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada  
Kirletilmemiş bir bulut bile yok artık  
Böyle diyorsun her yolculuğa çıkışımda  
Yaşadığın kent de sana benziyor gitgide  
Ne zaman dönmeyi düşünsem yangın çıkıyor  
Ya da erteletiyorum biletimi son anda  

Uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam  
Karşılıksız mektuplar kadar burkuluyor kalbin  
Yazdığım şiirler de canımı sıkıyor artık  
Fotoğraflarımı yırtıp atıyorum tek tek  
Ve ben bütün yapraklarımı döküyorken şimdi  
Eylül diyorsun, tam da orda başlıyor ayrılık  

Üşüyünce ağlıyorsun yalnızım dememek için  
Uçaklar gemiler trenler çiziyorsun duvarlara  
Kendine bir deniz bul artık bir de rüzgâr  
Parçalanacağın bir uçurum bul bu dünyada  
Tek tutkun o kenti bırakıp gelmek olmalı  
Ve gelirken havaya uçurmak bindiğin otobüsü  

Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor  
Tam da çiçeklerin sulanmadığı yerde  
Konuşacak bir şeyler bulamıyorsak günboyu  
Derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa  
Ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın  
Ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını

12 Kasım 2017 Pazar

Turgut Uyar / Ölü Yıkayıcılar

iyi ki geldiniz burada bulundunuz
her şey öyle uzun, biz soğuğuz ve
öyle solgunuz…

perdeleri kaldırdık. ölüm
ıslaktı dünyada. denizsiz bir salı günüydü.
camları açtık, öyle kaldı artık.
denizsiz bir salı kimler için önemli?
ölü, boşluğumuzu doldurdu birden,
kolasız, yakışıksız (ölü yıkayıcılar gelince)
sigara masalarında, tenteneler,
duvarlarda aile fotoğrafları, ölüye uygunsuz.
camları açtık, öyle kaldı artık. ta ki,
bir kadın su içsin evinde. -adın bir
avunmadır omuzlarımda ve anlağımda, büyük su-
bazan bir ölüm büyük bir yadırgamadır şehirlerde.

“geldiler. büyük ocaklarını kurdular
bir atı ürküttüler ve yusufçukları.
denize gitti onlar.
ölünün çenesini bağlamışlardı, uzattılar.
karnına bıçak koydular, kara saplı aradılar.
apış aralarını sildiler, temizlediler.
karnını oğdular, yine sildiler.
ayak başparmaklarını bağladılar.
kefenine biçip giydirdiler.
ölümü tazeleyip bağışladılar.”

vapurda bilet sordular, birden. vakit,
geçti. küçüldüm.
-bir ölüye geç kalmayalım baylar,
biletler nasıl olsa kesilir.
sokak başlarını tazelediler bitkin sonuçlar
- bir de fonde de pouvoir, nasıl ölür kim bilir?
ayaklarını yıkadıktan sonra. umulmaz. -
tersaneden bir işçi, bir otelden bir garson
ve ben
ve bir su.
uzungar'lar, uzunavlular, uzunsessiz
yitirdiğimiz o son duyarlık, o sessiz başkaldırma ölüme
ve kaçamak bir bakış, çekici külrengine
ölünün ağzındaki.

“uzun sessiz ölüyü yıkadılar.
direnmedi. anısı tükenmedi. sürdü.”

iyi ki geldiniz, burada bulundunuz
her şey öyle uzun, biz soğukuz ve
öyle solgunuz…

Cahit Sıtkı Tarancı / Hepimize Dair

yalnız kendi başın mı dertli sanırsın,
gölgesi yeryüzünde avare insan?
taş da istemezdi yosun tuttuğunu;
solmakta her çiçek kokusu uçunca.
tasadır ağaca rüzgârda yaprağı;
her kuş yanar az çok ölen yavrusuna;
sivrisinek de halinden memnun değil;
vızıltısı şikayet makamındadır.

4 Kasım 2017 Cumartesi

Gülten Akın / Deli Kızın Türküsü

Sana büyük caddelerin birinde rastlasam 
Elimi uzatsam tutsam götürsem 
Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak 
Anlasan 

Elimi uzatsam tutamasam 
Olanca sevgimi yalnızlığımı 
Düşünsem hayır düşünmesem 
Senin hiç haberin olmasa 
Senin hiç haberin olmaz ki 
Başlar biter kendi kendine o türkü 

Yağmur yağar akasyalar ıslanır 
Bulutlar uçuşur geceleyin 
Ben yağmura deli buluta deli 
Bir büyük oyun yaşamak dediğin 
Beni ya sevmeli ya öldürmeli 

Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa 
Böcekler gibi başlamalı yeniden 
Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta 
Yan garipliğine yürek yan 
Gitti giden

Ahmed Arif / Unutamadığım

açardın,
yalnızlığımda
mavi ve yeşil,
açardın.
tavşan kanı, kınalı - berrak.
yenerdim acıları, kahpelikleri...       

gitmek,
gözlerinde gitmek sürgüne.
yatmak,
gözlerinde yatmak zindanı
gözlerin hani?

"to be or not to be" değil.
"cogito ergo sum" hiç değil...
asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı,
durdurulmaz çığı
sonsuz akımı.

içmek,
gözlerinde içmek ayışığını.
varmak,
gözlerinde varmak can tılsımına.
gözlerin hani?

canımın gizlisinde bir can idin ki
kan değil sevdamız akardı geceye,
sıktıkça cellad,
kemendi.

duymak,
gözlerinde duymak üç - ağaçları
susmak,
gözlerinde susmak,
ustura gibi...
gözlerin hani?