30 Haziran 2015 Salı

Attila İlhan / Müjgana Aşk Şarkıları IV


akşam kılıçlar düşürdüğü ayın ışığından boğaz'da 

müjgân mıdır bir uzak gülümsemek midir sazda 
ferahnâk'ta iyimser kötümser çarçabuk hicâz'da 
müjgân mıdır sevilmek yanlış anlaşılmak mı biraz da 

üretir sessizliği erguvanlar düşler sevdayı tamamlar 
suları yansıtır camlar cıvalı bir beyazda 
müjgân mıdır yoksa sabahlamak mı hâfız'la şirâz'da 
divanlardan gül çığlıkları horasanlı papağanlar 
şehzâde çılgınlıkları o unutulmaz yazda 

müjgân mıdır sevilmek yanlış anlaşılmak mı biraz da

Attila İlhan / Müjgana Aşk Şarkıları III


istanbul puslu karaltıyla müstef'ilün bir gemi 

duyulur padişah saltanatıyla bulutlara demirlediği 
soğuk akşamlar çalar saatlar kadife konakta 
ben uyansam da ayışığından müjgân uyumakta 

o soyut kuşlar su aydınlığında atlas yorganların 
yüz yıllık hüznüyle yüklü osmanlı zindanlarının 
pul pul dağılırlar tasalı bol yansımalı boşlukta 
ben uyansam da ayışığından müjgân uyumakta 

gece hattât yesârî'nin süzüldükçe vav kayıkları 
işlenir yeni baştan bütün sevmek yanlışlıkları 
bilmem tamamlanır mıydık bir başka yaşamakta 
ben uyansam da ayışığından müjgân uyumakta 

o şarkı söylese çalgıların korkup bıraktıklarından 
büyülü tamburların kendi başlarına çaldıklarından 
ulaşır hâfız post'a sesi yankılarla sonsuzlukta 
ben uyansam da ayışığından müjgân uyumakta

Attila İlhan / Müjgana Aşk Şarkıları II


o akşam da lambamızı söndürmüştük nedîm ile 

nedîm'den bile kıskandığım sevdiğim ile 
son şarkılar dağılmıştı mevsim ile 
yalnız çamlıca'da bir ud yankılanırdı 

dünyayı tumturaklı bir yalan sayanlar 
yalanın dehşetini yaşlandıkça anlar 
nâzım'ın pirâye'yi sevdiği zamanlar 
ölse ölümünden ne suçlar çıkarılırdı 

boğucu bir sessizlikte ateşten goncalardır 
o demirden şiirler ki sanki tabancalardır 
umutsuz hangi gününde el atsan ateşe hazır 
nâzım onları yazarken duvarlar çatırdardı 

gördün sessizce buluştuğunu nâzım'la nedîm'in 
lâcivert ıssızlığında yıldızlı bir serviliğin 
birinin elinde vâridât'ı simavnalı bedreddin'in 
birinin ağzında gül elinde mey kâsesi vardı

Attila İlhan / Müjgana Aşk Şarkıları I


dinlerdim telâşlı kanûnlardan sarışın türkçeyi 

nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi 
ürkek bir çilenti usulca yoklardı bahçeyi 
nerde tâvus kuşları nerde müjgân'ın gençliği 
nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi 

okşamak kumrallığını içimden uysal lambaların 
beyhude ıslıklarını yakınlaşan sonbaharın 
akşam tenhalığında birlikte duygulanmaların 
saklı mutluluğuyla dalgından çok daha fazla dalgın 
nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi 

bir parça son yalnızlığa öncekiler hazırlıktır 
insan bırakmaz sevdiğini sevmek insanı bırakır 
kalırsa gözlerinin elinde yaldızı belki kalır 
ney üşür kanûn pırıldar udlar oldukça karanlıktır 
nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi

Ataol Behramoğlu / Bu Aşk Burada Biter


Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir
Solarken albümlerde çocuklar ve askerler
Yüzün bir kır çeçeği gibi usulca söner
Uyku ve unutkanlık gittikçe derinleşir

Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!
Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı
Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

29 Haziran 2015 Pazartesi

Edip Cansever / O Bile

Benim sözüme göre

Gözün bildiğini el bilmez
Elin bildiğini ağız bilmez

Sözüme göre utanırım

Yüreğim utanmak bilmez

Hey şimdi ne oldular. Seniha
Çelişkili yaşamına kovuldu
Herkes ki biraz kovuldu
Büyüdükçe yaşlanıyorsa çocukluk
Cemal ne oldu


Bildiğimiz tek şey yalnızlık

O bile şimdi ne oldu
Hey şimdi ne oldular. Cemile
Anısız dünyasında anılarla boğuldu


Kaldıysa bir o kaldı

İçimizde bir vahşeti uyandırma korkusu

Cemal Süreya / Biliyorum Sana Giden Yollar Kapalı


Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni


Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi…

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri

27 Haziran 2015 Cumartesi

Ahmet Telli / Giz


Bu kadar uzak mıydı 

git git bitmiyor yol 
görünmüyor dağın ardı 

Oysa bilmem kaç yıl 
bu yollardan yürünmüş 
Şimdi sanki bir masal 

Bu dilsiz dağ ve taş 
nerede saklar kuşları 
hangi gizle sarmaş dolaş 

Anlamak zor susuşları

25 Haziran 2015 Perşembe

Haydar Ergülen / İdiller Gazeli


gözlerin yağmurdan yeni ayrılmış
gibi çocuk, gibi büyük, gibi sımsıcak



sen bir şehir olmalısın ya da nar 
belki granada, belki eylül, belki kırmızı 

gövden ruhunun yaz gecesi mi ne 
çok idil, çok deniz, çok rüzgâr 

çocukluğun tutmuş da yine âşık olmuşsun 
sanki bana, sanki ah, sanki olur a 

aşk bile dolduramaz bazı âşıkların yerini 
diye övgü, diye sana, diye haziran 

heves uykudaysa ruh çıplak gezer 
gazel bundan, keder bundan, sır bundan 

gözlerin şehirden yeni ayrılmış 
gibi dolu, gibi ürkek, gibi konuşkan 

hadi git şehirler yık kalbimize bu aşktan

Cahit Sıtkı Tarancı / Desem Ki

Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,

Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.

Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini, 
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi fark edemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

Fikret Demirağ / Bir Sabah Sevgiyle Uyandır Beni

Acımın alnından öperek uyandır bir sabah beni
dışarıda güneşi ve baharı yağarken yağmur.

Yüreğimde bir müzikle uyandır beni
tüy parmaklarını ağrıyan yerlerimde gezdir.

Saçlarımdan zamanı geçirerek uyandır bir sabah.
Sen günün şiiri ol, ben şarkını besteleyeyim.

Sen narin bir nar fidanı gibi salın rüzgârda
ben yanında yaralı bir dize gibi durayım.
Aşk ve şiirle barışan bir dünyaya uyandır bir sabah beni.

23 Haziran 2015 Salı

Turgut Uyar / Bir İntihar Akşamı Üstüne Söylenti

Kısacık yoğun bir akşam
herkesin yüzünün bir anıya karıştığı
yoğun bir akşam
bana bir memur gibi davrandılar hastanelerde
ve bir intihar üstüne söylenti
bütün kıyıları dolaştı durdu
kısacık bir akşam

Kısacık serin bir akşam
kelebeklerin atlarla yarıştığı
yoğun bir akşam
bazı mektuplar damgalandı postanelerde
oturuldu bir takım şarkılar söylendi
bir adam bir kadının kapısını vurdu
kısacık bir akşam

Neyi söylesem bir kahramanlıktı
içinde azıcık buluştuğumuz
bir bulutla bir kağıt peçete arasında
kısacık yoğun bir akşam
şaşırdım hüznümü nerelere bıraksam
bir yanda kasıklarımın sarsılmaz gücü ve
kısacık yoğun bir akşam

Her şey bir unutkanlıktı
arada bir deliler gibi kavuştuğumuz
tüfekle vurulmuş bir parsın yarasında
kıcacık yoğun bir akşam
biliyordum bir soğuktu nereye varsam
bir yanımda bir el bir yanda vazgeçilmez bir sancı ve
kısacık yoğun bir akşam.

Kim karıştırdı gerçekliğine
yaşadığım sonsuzluğun
ve oturuldu bir takım şeyler söylendi
imla kurallarıyla mutsuzluk üstüne
kısacık bir akşam
duraladım ne yapsam

Kim karıştırdı gerçekliğine
su terazilerindeki ensizliğin
ve fotoğraflar çekildi ben çıkmadım herkes eğlendi
araba vapurlarıyla denizsizlik üstüne
kısacık bir akşam
o kadar kısa ki bir akşam

yüzümü suyun ardında buldum
kıyılar bu yüzdendir öyle dediler
kısacık yoğun bir akşam
serin bir akşam öyle söylediler...

Nilgün Marmara -

erken vazgeçişlerim vardı benim
seninse 
erken tükenişlerin

ve gece 
uygun değildi 
beklemeye

yine de bekledim...

avcumda unutulmuş binlerce gölge
yeraltında 
öldürülmeyi bekledim
günışığı vururken gözüme 
ölmeyecektim

katilim yoktu,
katilim çok..

Turgut Uyar / Tel Cambazlarının Tel Üstündeki Durumunu Anlatır Şiirdir


Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama ağaçlar şöyleymiş
Ama sokaklar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yan gelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Ben tam dünyaya göre
Ben tam kendime göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız.

22 Haziran 2015 Pazartesi

Edip Cansever / Tragedyalar II

Gelirler bir geminin yolcular listesindeki adlarıyla
Tozlu ve incir ağaçlarından örülmüş kazaklarıyla
 Çağlara göre sıralanırsa çok yönlü ve haritasız
Yastutmaz bakışlarıyla
Bir yürek resminden yapılmış yürekleriyle
Böylece, gündüzün en müthiş yerinde, gündüzün
Başkalarınca işitilmedik bir yerinde
Sanki bir yaz bahçesinde binlerce sarı ampulün
Onları sonsuz ve tedirgin dünyaya akıtan biçiminde
Öyle.

Ve yoğun caddelerde, tekdüze otobüslerde
Çok uzun pasajlarda, bir sürü duraklarda, geçitlerde
Her türlü otellerde. Yönü pek bilinmeyen
Yalnızlığı kurutan birtakım asansörlerde
Öyle.

Ve öyle çok sesten katı bir sessizliğe geçerkenki
Bulanık, kirli
Biçiminde bir yaz ayini. Upuzun kokulu tabutunda
Bilmeden yer değiştiren bir süryani
Solgun balmumu çiçeğinden o hiç anlatılmayana
Bakarkenki
Kızgın demir yüzlü bir su hayvanından
Yansımış kızgın yüzünü bildirerek
Kimselerden öğrenmediği bir gülüşle
Kimselerden öğrenmediği bir gülüşle
Böylece, insanın en müthiş bir yerinde, insanın
Başkalarınca işitilmedik bir yerinde
Acısızlık açınca ölmemekteki renklerini...

21 Haziran 2015 Pazar

Şükrü Erbaş / Yaseminlerin Sabahı



Gökyüzü bulut bulut uyanıyordu 
Tanrının büyük yalnızlığından

Ağaçlar birer ses salkımıydı kuşların ağzında
Ayın puslu cümlesinde evler okunaksız harflerdi 
Yasemin kokularından bir ışık sokaklarda
Gittim denizin lacivert bahçesine oturdum 
Ölümün mü hecesiydim yaşamın mı bilmiyorum
Arzuyla vazgeçiş canımda halkalanıyordu
Ses değil sessizlik değil zaman değil mekân değil
Ağzımda bir çocuktan kalma süt kokuları
Kirpik ırmakları dil pınarları parmak yağmurları
Kayaların masalını dinliyordum kumlardan
Dağlar gecenin merhametinde çıkıyordu sabaha
Ey yalnızlığın yaprak döken mahşeri
Ayrılığın büyük harfiydi her şey
Sen bir deniz kıyısında gonca zamandın 
Ben eski şarkılardan eskiydim kimsesizdim 
İçimde dünyanın bütün akşamları
Tuttum ağzının sabahına sözler söyledim
Ey güzelliğin ölümden büyük yaşama gücü
Yalnız ölenler unutur birbirini 
Seni sevmeye yeni başladım…

Edip Cansever / Sıcak Haziran Geceleri

saadetin içimde,
yıldızlar gibi kaynaştığı geceler;
ben de artık yalnız değilim,
rüzgarın bütün serinliğini duyuyorum.


geçen yıl da haziranın sıcak günlerinde
çocuktum, böyle aşıktım.
rüzgarlar yakardı ayak bileklerimi,
içimi en güzel sevdalar sarmıştı.
caddelerde gider gelirdim.

akşamları parklar tenhalaşır,
gözleri gülerdi kızların.
vitrinler aydınlanırdı birdenbire;
gelip geçen otobüslerden.
kızların yüzleri de aydınlanırdı.

böyle ay ışığında geceleri
bütün konuştuklarını duyardım kadınların;
rüzgarlar getirip götürürdü.
nehir gibi deniz geçerdi köprünün altından.

böyle sıcacık şehirlerin 
parklarını ve rüzgarlarını severim.
böyle ay ışığında geceleri, 
sebepsiz üzülürüm.

sıcak haziran geceleri,
aydınlık bir liman önünde,
vinçlerin, mavnaların gürültüsü duyulurdu.
hafif bir mehtap dolardı vitrinlere.
her günkü saadetini düşünürdü insanlar.

bir ara köprünün üstünde
ışıklara bakarken görürdüm.
şüphesiz yalnızlığımı bilirdi.
martılar uçardı, bir tuhaf olurdum.
yosun kokuları yakardı içimi.

13 Haziran 2015 Cumartesi

Ahmet Erhan / Gülşiir

Gece yarısı, karanlık bir bozkırda
Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım

içinde onca insan, içinde dünya.

Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkûm
Ve bilmeyen sonsuzluk nedir,
Haklı olan kim bu kargaşada?
Ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir
Ucu bucağı olmayan bu çığlığın
Ortasında nasıl barışılabilir?
Anlamak isterim, hangi yasa
Bir beşikle bir darağacını
Aynı ağaçtan, ne adına var edebilir?
Sorular sormak için geldim şu dünyaya
Yasım acıların yasıdır
Boynumu üzgün bir çiçek gibi kırıp da
Yollara düştüğümde, başımda deniz köpüklerinden
Ya da sabah yellerinden bir taçla
Yürüdüğüme inanırdım – yanılırdım
Geceyi günle, acıyı sevinçle kardığım
Bu söylencenin bir yerinde durakladım
Ve anlatamadım, konuşamadım bir daha.
Acını ödünç ver bana, gözyaşlarını
Damarlarında uyuyan sevinci ödünç ver
Yitirdim çünkü onları da.
İlenmiyorum, el çırpmıyorum artık
Ne aklımda yaşadıklarım üstüne düşünceler
Ne de geleceğime dair bir tasa.
Gelirken çan çalmıyor yalnızlık
Bir adam, bir sokak, bir ev
Yüzler, gülüşler, susuşlar boyunca
Soruların vardı senin, ne çok soruların
Gözlerin dünyayı eleyip dururdu boyuna
Bir fısıltı gibi başladı sevgim
Çığlık oldu, kağıtlarda çiçek açtı sonra
Sonrası, mutlu bile olduk bazı
Artık sen yadsısan da ne kadar
Ya da ben bilmiyorum mutluluk nedir
Anlatsın yollar, yollar, yollar.
Şimdi gece, soluğumu verdim içime
Az önce kağıtlara gül kuruları serptim
Dolaplardan kekik, nane kokuları çıkardım
Öylece serptim, seni yazacağım diye
Sen ki, deniz görmemiş bir deniz kızısın
Aklımın almadığı bir yerde, öylesin
Şimdi gece, iki kişilik bu yalnızlık
Bize artık yeter de artar bile.
Dünyanın ölümünü gördüm, suyun toprağın
En yakın dostlarımın birer birer
Vakitsiz açan çiçeklerin, vakitli doğan çocukların
Ölümünü gördüm, ama kimse
İnandıramaz beni öldüğüne sevgilerin!
Yaşam ki bir kum saatidir usulca akan
Dolan sevgilerimizdir biz boşaldıkca
Yaşımız biraz da sevgilerimizin akranıdır
Vereceğimiz tek şey budur dünyaya.
Şu dağılgan yüreğimi, şu köpüklere imrenen
Yüreğimi bir gün yollara atarsam
Bir gün bir nehir yataklarına dolarsam, korkarım
Suyumun çoğu senden yana akacak
Bütün sözcüklere adını ekleyeceğim
Güldeniz, Gülekmek, Gülyağmur, Gülsarap
Gülaşk, Gülsiir, Gülahmet, Gülerhan
Ey gül yaşamım, yitip giden düşlerim!
Gecelerdi, solgun – sessiz tüterdi yüzün
Yatağımda bir kımıltıydın, dilimde türkü
Uykusunda konuşurken sesini öptüğüm
Varmak için beyninin kıvrak dağ yollarına
Kokundu, bedenimi saran o ince buğu
Esintisinde usul usul yürüdüğüm
Ki değişmem yaseminlerle, portakal ağaçlarıyla..
Sanki bir kız yürürdü yollarda
Evimin sokağına girer, paspasa ayaklarını silerdi
Kapımı açardı gümüş bir anahtarla
Sanki hep gelirdi, sevişirdik bazı, konuşurduk
Tozlu kitapların yığıldığı odalarda
Kalırdı duvarlarda gülüşünden bir tini
Yatağımda bedeninden bir oyuk.
Benimse ellerim titrerdi, alnının aklığından
Saçlarına saçlarına doğru titrerdi
Şimdi kağıtların üstünde gidip gelen ellerim
Titremiyor artık , yolunu biliyor şimdi
Gece yarılarını çoktan geçti
Bu şiir bitmeyince var olmayacak ellerim
Ellerim uykusuz, ellerim geberesiye yalnız
Süzülüp alçalıyor karanlığa doğru.
Bütün yaşamım seninle geçiyor belleğimden
Seninle var ve seninle sürüp gidecek artık
Bir akdeniz kentinde limon koklayan
Ve hep ufkun ardına bakan çocuk
Acıyı buldu sonunda, kanayan bir gülden
Çaldı yüzünü bir yaşamlık
Geçer şimdi dumanlı bir kentin sokaklarından
Şaire çıkar adı – az buçuk kaçık.
Yeryüzünden silinmiş ırkların sonuncusuyum ben
Oturup da şimdi aşk şiiri yazmam bundan
Gülsün köpek sürüsü, lime lime edip
Bu dizeleri, satsınlar haraç-mezat
Doğru, benden sonra da tufan kopmayacak
Ama haykıracağım laflarını tuzla kesip
Yitip giden bu aşkı, nefesim tükenene dek.
Beynime bir sarkaç gibi vuruyor sorular
Neresinde yanıldık biz bu yaşamın?
Hangi el bozdu büyüyü, hangi yazı
Acılara hüküm verdi, soldan sağa taşarak?
Kalbimde yıllardır kabuk bağladı yaralar
Ödüm kopuyor, bir gün hepsi birden kanamaya başlayacak diye
Yenilmeyeceğim, boyun eğmeyeceğim hiçbir şeye
Hep direnen bir yanım kalacak
Adımın soluk izi, acının seyir defterinde.
şimdi gece, bindokuzyüzseksenikiyle
Üçyüzaltmışbeşi çarp – oradayım işte
Yorgun değilim, umarsızım yalnızca
Geçmişle geleceğin öpüştüğü yerde bir nokta
Gibiyim ve çoktan dürüldü defterim
Uçurumlar üstünde uçuşur dizelerim
Onlara köprü olacak bir beden yoksa da.
Bu benim yalnızlığım, dalsızlığım benim
Kana kana içtiğim çeşmelerden susayarak ayrılmak
Titreyen bir ışık karanlıklarda
Onu kim görebilir, kim tanıyabilir?
Sonu da hep bir soruyla karşı karşıya kalmak
Boynumun borcu bu, ödenmedi yıllardır.
Her aşktan böyle bir şiir kaldı bende
Yaşamımın bir dilimini özetleyen
Unutuşun çiçekleri bunun için hiç açmıyor
Donuyor bir gülüş tek bir dizede
Yaşanmış yüzlerce anı, buruk bir özlem
Çivileniyor beynimin bir yerlerine
Geride -hayır- acılar filan da kalmıyor
Bir boşluk yalnızca, uçurumlara özenen.
Nefret ediyorum ve seviyorum seni
Girdiğin bütün kapıları açık bırak
Birazdan git diyebilirim çünkü..
Çağım yalnız bırakmıyor beni, ellerini
Tutuşumda, usulca öpüşümde dudağını
Çağım aramızda çekilen kanlı bir bayrak
Uzayan, akan bir irin yolu gibi.
Sözcükleri güden çobanları var kalbimin
Beynimin yaşamı saran kıskaçları
Bitsin dediğim yerde bunun için başlıyorum
Yitirdiğim her şeye dönüp de bakmam bundan
Sensin yalnızlığa uzanan yolların düğüm yeri
Ama şu anda içimde öyle çoğulsun ki
Böyle irkilmezdim dünyayı kucaklasam.
Çapraz yalnızlıklar astım göğsüme
Yollarda bir  savaşçı gibi yürüdüğüm doğrudur
Gözlerle, dillerle kuşatılmış bir ülke
kalbimdir ona tek sınır
Susmayı bunun için severim bir çığlık gibi
Donup kalır sesim kendi göğünde
Onu ne anlayan, ne de duyan bulunur.
Yaşamım sonsuz bir hac yolculuğuna dönüşüyor burada
Kendi içimde ya da uzak yollarda
Bulduğum ve yitirdiğim bütün varlıklar
Bir mozaiğe biçim veriyorlar sessizce..
Bende dünyanın acısıyla sevinci öpüşüyor
Irmakların birleştiği o nokta benim
İtilip tekmelendiğim bütün kapılarda
Bana atılan her taş şimdi çiçek açıyor.
Bir gün anlarsın beni neden suskunum
Dünya içimde konuşurken böyle
Bedenimi aşıyor yorgunluğum
Karşında oturduğum masalardan dökülüp saçılıyor
Bu öyle bir çığlık ki, susuşlar kalıyor geride
Ondan öte her söz bir saçmalığı büyütüyor.
Adını çoktan unuttum yüzün aklımda
Ve bu şiiri neden sana adadığımı bilmiyorum
Ama her güzellik nasılsa kendi adını bulur
Bunun için ben Gül dedim sana..
Yine de bir çiçeğe bunca yağmur yağarsa
Kökleri toprağı saramaz olur
Üstüne titrediğim her şeyi yitirmeyi öğrendim çoktan
Söylenecek bir tek sözüm kalmazsa
Çizerim yüzünü kuşların kanatlarına
Her çırpınışta gökyüzüne dağılır
Yüzün, hücrelerine varana dek uçuşur.
Kağıtların aklığına aşkın tortusu çöküyor
Parklar, sokaklar, söylenmiş ya da söylenmemiş sözler
Yazdıkça biraz daha unutuyorum seni
Ve her yerde düş tacirleri, şiirseviciler
Bir şeyleri yorumlayıp duruyorlar aptalca
Büyüteçlerle inceliyorlar şu yitik ömrümüzü
Ben aşkın son hasatçısı, son peygamber
Gülünç, soyu tükenmiş bir varlığı oynuyorum boyuna.
Sana artık bir sığınak olsun bu şiir
Noterlere ver onaylasınlar – her hakkı saklıdır
Düşün, kalemimi sen tuttun yazarken
Yeni okula başlayan bir çocuğa yardım eder gibi
Öyle acemilikler yaptım ki ben
Hiç kalır bu şiir onların yanında ve
Nasıl ayaktayım diye şaşıyorum bazen.
Görüp göreceği son şey bu şiirdir dünyanın
Çığlığımdan arta kalan bunlar olacak
Aklımın son kırıntılarını da burada harcıyorum
Bundan böyle ibreler hep eskiye vuracak
Yakınmıyorum, yerinmiyorum hiçbir şeyle
Kalırsa odalarda unutulmuş birkaç şiir
Bir yeniyetmenin altını çizeceği dizeler benden
Senin adın nasılsa bir gün hepsini tamamlayacak.