25 Temmuz 2015 Cumartesi

Birhan Keskin / Kim Bağışlayacak Beni

Aşktın sen, çimene düşmüş ışık,
ağrıda gizli sözümdün.
Bu yüzden parçalanarak yaşlanıyorum ben
bu yüzsüz çağda, sen içimde duruyorsun büsbütün.

Ah Felice, söksene beni çölden
Gün uzun rüzgâr dip fena öğlen.

Uykusuz gözlerimde ağrıdı çöl bunca zaman
Taş çatladı, devrildi günün yeli de
Çıkmadım senin yokluğundan.

Çıkacak bir düzlüğü yok ki hayatın
Bulmadım anne serinliğinde bir iklim
Varsa yolumda biri, gelsin yırtsın gömleğim.

Bir mucizeye uyandırmadı beni çağ
ve hatıra değil artık hatıra.

Ah Felice,
ben senin yokluğuna mıhlandım,
haricimde dönüyor
dönüyorsa dünya.

24 Temmuz 2015 Cuma

Edip Cansever / İçinden Doğru Sevdim Seni

İçinden doğru sevdim seni  
Bakışlarından doğru sevdim de  
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan  
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de  
Beni sevdiğin gibi sevdim seni  
Kar bırakılmış karanlığından.  
Yerleştir bu sevdayı her yerine  
Yüzünde ter olan su damlacıklarının  
Kaynağına yerleştir  
Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına  
Gül taşıyan çocuğuna yerleştir  
Ve omuzlarına daracık omuzlarına  
Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın  
Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten  
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir  
Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde  
Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe  
Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran  
Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne
Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun  
Kar taneleri gibi uçuşan  
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine  
Yerleştir bu sevdayı her yerine.  
Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere  
Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden   
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen  
Sevdayı  
Ve köpüklendir  
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın  
Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten  
Öğrenmez ama öğretir mutluluğu  
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi  
Biraz da herkes içindir.
Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli  
Var eden kendini birincisinden  
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.  
Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen  
Tanımadığın bir ülke gibi  
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi  
Tam kendisi gibi mutluluğun   
Beni bekliyorsun  
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.

Mahmut Özkızıl / Ah Dada

bir yerlerde bir delikanlı var akciğerlerini yiyen"
çünkü utanç geçilebilir bir yoldur
tabut en sadık ahşaptır sade ve kullanışlı
bazı sakar kuşlar vardır gökyüzünü eskiten
kızlar için bazı beyazlar büyür
somut ve gelinliklere ertelenen

fakat her cani biraz insansa
sevmeyi bile göze alabilir
ve ki ben yaşama yarışında
mezarı tek geçerim

uykumu bazen kendim bölüyorum
dirilişe bir prova olarak

-sahipsiz ve naif uykumu-
yatağım bana gizlenen

ölüyü taşımaktan yorgundur
-ruhuma bürünen korkunç ve kindar-

ayna geçmiş af kaydedilmiştir
bazı sebepsiz sözler vardır:
ölüm insanlı bir şeyse
güneş aşk kadar geceye de dair

bazı sözler vardır susmaya sebep
bazen insan hiç yoktan delirebilir

Ömer Faruk Ünalan / Fena Halde Aleyküm Selam

kafası bozuk ağaçlar gibi
radikal hissediyorum kendimi ailecek
kime ne, çömüp çömüp bayılmalardan
kömüre kızıp mangal seanslarında
darılmalardan ve ya
kime ne.
çamsakızı çoban armağanı bunca akşam
çökünce rüzgarıma usul usul
ağzı ayarsız birkaç maymunla
kulaklarını çınlatırız koca bir ulusun
oh olsun.

Çarpım tablosunu hedef alıp her pazartesi
elime geçen muktedir fırsatları
sehven yırtarım insanlık namına.
yoksa iki dal sigara parasına
onlarca izmariti denize döküp
Akdeniz'i işgal eder miydim hiç?

neden ezikleşiyor böyle
yan cebine para sıkışmış pirler
neden her naneye fanidir
haber bültenlerini
kuşatmış vampirler.

kahvenin hatrını kırk yıla bağlama noktasında
ayrılabiliriz Che ile Fidel'den.
an itibariyle senlik bir şey yok Satlıcan
bu durumda ben de yokum
adına cinayetler işlenen bir sevgili de.
sırtını rutubete dayamalı insan
zekâsını tehdit ederken sulusepken yağışlar
eğil mübarek dertlerime bir zahmet
aslını intihar etsin Nazım Hikmet.

şeytan taşlamak çare mi fanta kapağıyla
Ortadoğu coğrafyası kefal ağı
İstavrit yumağı iken hem de
milli tarih kitaplarına tabi olup
biraz Kafka mı okusak acaba
farklı düşünüp biraz
sıradan atlat gibi mi koşsak yalnızlığa.
azar iki büklüm cesaretimiz belki
biraz biber iyi gelir korkaklığımıza
damağımız cenneti bulur örneğin
çiğ köfte halt eder samimi olarak

22 Temmuz 2015 Çarşamba

Cemal Süreya / Var

Şu senin bulutsu sesin var ya
Uçtan uca ters yüz ediyor geceyi

Yataklar var konuşmak için
Öpüşmek için telefon kulübeleri

Güneşler var, yıldızlar, samanyolları,
Karpuzlar gümbür gümbür kapılarda

Tanrılar sofrası amma karanlık
Yiyemem tek lokma yiyemem orada

Şu senin tutkulu sesin var ya
Ortak güzellik artı yara izi

Tutar ellerinden kaldırırsın
Adı kötüye çıkmış tüm sözcükleri

Yeni törenler gerek bize
Yeni törenler -kimi zaman en eski

Dert etme, bütün dilleri içerir
Bitki konumu, küçükbaş hayvan sesi

Şu senin dolayık sesin var ya
Dondurma yiyen gürbüz bir kız gibi müstehcen

Balkon demirine dayalı bir arka kadar şakacı
İlk doyumdaki gibi yeşil elma tadında

Kimlik denetimi yaptıktan sonra
Resimli roman okuyan bir er gibi giderici

Şu senin alçaktan sesin var ya
Pencereler var burnumun kemiğinde sızı

Aşklar var unutulmamak için
Boğulmak için  ilk sevgili.

20 Temmuz 2015 Pazartesi

Samuel Beckett / Godot'yu Beklerken (s:119)

VLADIMIR: Uyuyor muydum ben başkaları acı çekerken? Şu anda uyuyor muyum? Yarın uyanınca veya uyandığımı sandığımda, bugün hakkında neler söyleyeceğim? Dostum Estragon'la, burada gece olana kadar Godot'yu beklediğimi mi? Pozzo'nun hamalıyla birlikte geçip bizimle konuştuğunu mu? Muhtemelen. Ama bütün bunların içinde ne kadar doğruluk payı olacak? Estragon hiçbir şeyin farkında olmayacak. Yediği tekmelerden söz edecek, ben de ona havuç vereceğim. Bir ayağımız mezarda, zor bir doğum doğrusu. Mezarcı çukurun dibinde forsepsi yerleştirir. İhtiyarlığa vakit var daha önümüzde. Hava çığlıklarımızla dolu. Ama alışkanlıklar duyarsızlaştırıyor insanı. Bana da bir başkası bakarak, uyuyor diyor. Kendisinin de uyuduğunun farkına varmadan uyuyor, hiçbir şey bilmiyor. Uyusun bakalım diyor, benim için. Böyle devam edemem. Ne dedim ben?

19 Temmuz 2015 Pazar

İlhan Berk / Uzun Karanlık

neydi o güneş o sular güneşi çıkı çıkıveriyoruz
ben seni alıyorum seni cumartesi çocuğu soyuyorum
birden bir yerlere gidiyoruz bir yerlerden geliyoruz
bugün, karası, bak diyorum bak acunsuzluk önün diyorum
hiç yokken böyle diyorum böyle güzel diye diyorum
sonra birdenbire sen yoksun işte birdenbire yoksun
bakıyorum amerikan bir gök sıkılıyorum kalkıyorum
sen yoksun ya seninle binlerce yerim yok

bir sabah uyandım bütün dörtleri beş yaptım
çıktım bir bir camları caddeleri indirdim ses yok
insan böyle n'apar bilmem seni hele bak hiç bilmem
gidip ağaçları tutuyorum çocukları çocukları öpüyorum
durdum bir yerden göğü sokakları hep sokakları dinledim
evleri deniz yıkayan bir kıyıdan bağırıyorsun bana
bir soluksuzluk bir duvarlar bir duvarlar duyamıyorum
böyle bir uzun karanlıktan bağırıyorum bağırıyorum

William Shakespeare / 18. Sone

Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?
Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
Ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden;
Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak
Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
Gölgesindesin diye ecel caka satamaz
Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
    İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,
    Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.

16 Temmuz 2015 Perşembe

Müslüm Yüksel / Dünyaya Ödev

yol vardır. ve
toparlanmış gidiyor ışıklar
kopartılmış bir göğün altında
ne kadar çelimsiz bahar varsa
çarpı iki ağaç

yol vardır. ile
baharın dalgın kaldığı ağaçları
kollarında taşıyan kısa bir zaman vardır
olmamış bir günün daha görecekleri
vardır. sırası geldiği için hazır, bekledi
diye korkak. hem çarpı iki ağaç
hem başında feri var

yol vardır. eğilmiş
avuçlarında kayıtsızlık hatırlatıyor babalar
kendilerine taşmış çocuklar
kalmamış gözlerine taşınmış
kalmamış çoğalmışlar ağlamaktan
ter parçalanmış bulutlarda
dağılmış güneş, imkansız kalmış
çok ağlayınca çok yer kalmamış
aydınlığa. babaların da ince bir kıvılcım
kanadı vardır. çarpı iki dünya.

yol vardır. üç
aydınlık yukarıdan taştı
teneşir bağlamaz bir "orta dünya
ilmihali" vardır. ilkel olan yol değil
acılardır surat yakan. siyah renkli bir
parmağın da yol görmeye hakkı vardır.
çarpı iki tabure

Attila İlhan / Sen Yoksun

sen yoksun
deniz yok
yıldızlar arkadaşım
ya bu gece harikalı bir şeyler olsun
yahut bir bomba gibi infilak edecek başım
ağzımda eski mısralar uzanıp kalmışım
istanbul minareler odamda gibi
gökyüzü temiz ve parlak
işte kol kola girmiş en mesut günlerimiz
muhalif bir rüzgar karşı sahilden
fosforlu ışıklarıyla gökyüzü bir deniz
havada kanat sesleri
ve çılgın kokular
deniz yok
yıldızlar uzaklaşıyor
ben yine yalnız kalıyorum
istanbul minareler kaybolmuş
sen yoksun

13 Temmuz 2015 Pazartesi

Ali Lidar / Ekstra Large

olabildiğince saçma sapan bir gece yine
çökmüyorsa göğün tavanı başımıza
beyaz leblebinin ve ekstra shot'un hatrına
ekstra shot ne mi?
ekstra shot bira lan bira!

ben bunca deliliğin arasında
bunca yalan söylemenin ve aldatmanın arasında
bunca özlemenin ve ağlamanın ve alçalmanın
bunca yanlışlığın ve yanılgının arasında
esasında o kadar da aptal değilim
günün her anında beni düşünmediğini bilirim
ama ben gözümü her açtığımda
canımı yakmak için fırsat kollayan güne
ve her yumduğumda gözlerimi
gelecek günün getireceği sıkıntılara
seni düşünüp uyanıp
seni düşünüp uyumayı
ibadet kabul ederim.

11 Temmuz 2015 Cumartesi

Muzaffer Tayyip Uslu / Günaydın

kapalı duran penceremden
odama giren sabah güneşi
günaydın diyor

sandalyenin sırtında ceketim
dün gece olup bitenleri unutmuş
uzun etme diyor işte.

ve bir mırıltı
kulağımın dibinde
ben başlayan günüm
aydınlığı getirdim sana
insanoğlu
hadi kalksana
peşinden lafa karışıyor pencere
günaydın Muzaffer bey
sokaklar seni bekliyor
-sokaklar beni bekliyormuş-
günaydın

İdris Ekinci / Ceviz Mevsimi I

her akşam eve dönerken bilmem kaç tanrı bıçaklıyorum
yok şimdi eskiden sarıldığımız ablalar
canlarım, yağmur dindirme heyecanları
arkadaş kırıntıları, gülüşme kitapçıkları
çünkü kendimi tanımadan geçirdiğim zamanlar
ben onları vurdum çözdüm altlarını çizdim
ne çok şapkam vardı ne çok titrerdim
cebimden çıkarırdım hiç gidilmemiş yolları
dikildim o saksının karşısına bu çiçek açacak dedim
durup ya eski bir kırmızı ya da bilmem ne seansları
burada sıkılıp açtım bütün dolapları
eskiden aklıma bile getirmezdim iyi bilirdim
umutsuzluk küfrün odasına getirip kilitler insanı
senle telaşsız ivmelerinle gösterişsiz ve derin
çürüyüp dökülüp giderdi can sıkıntıları

9 Temmuz 2015 Perşembe

Turgut Uyar / Eski Akşamlara Dönüş

inandım o zaman dünyamız güzelleşir
çocuklar peynir ekmek yerler kapılarda
üç aşağı beş yukarı dolaşır kızlar
-sahi eskiden kızlar vardı
başkaları isterse küçümsesin-
benim koltuğumda gündelik ekmeğimiz
göğsümüzde belli belirsiz ve güzel yıldızlar
ben sana gülümserim sen anlarsın
uzak kasabalarda düğünler olur
şaraplar eskir fıçılarında
ışıklar bir yanar bir söner inanırım
geceleyin gene bildiğin gibi
umarım beni bağışlarsın

bakma belirsiz bir şeyler özlediğime
bildiğimden değil
senin gerçeğin hem eski hem güzel
unuttuğum türküleri artık hatırladım

biri aşktı biri iyilikti biri yeşil
ben bir alaca vakte dolanır gelirim
ardımda bir şey komam hep yakarım
seni kapımızda bekler bulurum
ama uzağımızdan gemiler geçermiş geçsin
ışıkları pırıl pırıl yanarmış yansın
sular varmış şehirler varmış ötelerimizde
bildiklerimiz yalanmış bilmediğimiz yokmuş
artık senin gibi inanmak istiyorum
dünyada ne varsa bizim içindir

ben bir alaca vakte dolanır gelirim
seni kapımızda bekler bulurum
tutar kucağından çocuğumuzu alırım
tanrı bizi görsün kıvansın
ayışığı ister olsun ister olmasın
geceleyin gene bildiğin gibi
geceleyin gene senin türkünü söylerim.

8 Temmuz 2015 Çarşamba

Birhan Keskin / Taş Parçaları XXVIII

ömrümü adadımdı
elimden aldığın ve parçaladığın şey bu!
adaletin adını neden anmıyorsun burada da?
o yüzden büyük yaram
o yüzden büyük öfkem
o yüzden dinmiyor
içimde hepsi, hıncahınç.

7 Temmuz 2015 Salı

Turgut Uyar / Yaza Girmeden Yazda

yaza girmeden, yazda ve ilkbaharda
suyun yattığı yatakta
kuşun çaldığı ıslıkta
elin sevgilim
elin
caddede, sokakta ve hatta sonbaharda
mayısta, ekimde hele ilkbaharda
pazar günü, salı günü ve cuma
dağlarda kıyılarda
nerde olursa orda sevgilim
savaşta ve barışta
savaşta ve barışta
denizde ve karada
her zaman yazılır aşk şiiri
çünkü aşk yazılgandır
ve her zaman ortada
pazar, perşembe, cuma
ama elini tutunca
neden korkarım
bir su alır bedenimi götürür
mayısta, ekimde hele sonbaharda
ey dünya kuşkusu, gözleri maden, sana
görkemli bir kente bakar gibi bakarım
bağışla

4 Temmuz 2015 Cumartesi

Kemal Varol / Mor Sevgilim

bir tespih gibi dağılıp hatırlarken seni
öptüm etimdeki kızgın mührün sızısından
dizlerimde işleyen yaraların haylazlığıyla
hayata benzeyen sözler ettim kime rastladıysam
kime baktıysam: birden acıyla bozkır ömrüm
bu kaçıncı düğüm atılan bana, bu nasıl böyle küf
söyle: artık ne, bu harabe kime
boğaza tıkanan yutkunma
nedensiz bir akşamdan kalma nem gibi unutuldum
ah! kim ki kaldı bütün aşklarının yasını tutan:
aziz sevgilim, her gülün ziyanı neden kokusu kadar

Kemal Varol / Temmuzun On Sekizi XII

adın geçtiğinde susmasını öğrenecektim güya
her cama kan üfleyip
ortancaların sabrıyla bakacaktım dünyaya.
sesimi kimin kalbinde düşürdüğümü unutacak
uğrun uğrun giden rüzgâra katılacaktım.

sürdükçe zaman
yemin düşürdüğüm kelimeler de
döndü sırtını bana.

sesimde gam evleri
dudaklarımda kuyu:
bir kayaya yaslanıp
bozbulanık sudan içtim:

ölüm içtim
ölüm içtim
ölüm içtim
yarıldı dünya
duymadın mı sevgilim?

Edip Cansever / "Sevgili Tomris'e, 15 Mart için"

Düş sensin
Düşlerde modaya uyulmaz
Yakıştı çünkü gri olan
Mor-mavi tuvaletin.

Düş sensin
Açtın mı kapısını balkonunun
Saksıda görünen de sen
Sulayan da senin elin.

Düş sensin
Susuz içersin içkini
İçtiğin içki seni görür rüyasında
Uyanınca anlatılmayı seversin.

Düş sensin
Nedense bu yıl kar yağmadı
Bembeyaz kentin içinde
Bilmem ki nasıl anladım çok belli ayak izlerin.

Düş sensin
Gülüşün sisler içinde
"ve başımda pembeden bir hale"
Hiç şaşmam, sen olsan böyle söylersin.

Düş sensin
Çünkü sensin düş
Küçücük bir kız çocuğu gibi, tam öyle gibi
Baharını icat edersin.

Düş sensin.

2 Temmuz 2015 Perşembe

Turgut Uyar / Günler Geçer

günler geçer ve çalışır şafağın değirmeni
kim bilebilir ki kimi neyi eskittiğini

ben ne kadar önemserdim kendimi hay allah!
sen ne kadar kumraldın aynalarda hay allah!

temmuz tam bu işe göredir bana kalırsa
gel bağışlayalım birbirimizi.

1 Temmuz 2015 Çarşamba

Edip Cansever / Muleta

Geçtikti bir gün hani
Ormandan ve aydınlıkların fısıltısından
Kenti görmeye gittikti yağmurda
Yürüdüktü dar sokaklarda saatlerce
Girdikti sonunda yanık yağ kokulu
Çinko tezgahlı bir meyhaneye
Göz göze geldikti sevimsiz bir papağanla
Demiştin o gün bana, anımsıyorum
Ah, acısız boğulabilir insan.

Eylül'dü, mavi dönemiydi sanki Picasso'nun
-Denize inen atlılar-
Sonra sonra Guernica ve
"Chat et oiseau"
Yıl bin dokuz yüz otuz dokuz
Yas içinde bütün dünya
Şehirler yanmış yıkılmış
Gördüktü ne kadar yorgun
Ne kadar çaresizdi İsa
Ve demiştin bir gün, anımsıyorum
Mutsuzluk da boğabilirmiş insanı
Bir gün, akşama doğru, alacakaranlıkta.

Başını menekşeye koydu, uyudu
Bir güvercin, çalılığın orada
Hani
Görmeye gittikti güneşli günde
Parkı ve ördekleri
Yıllarca sonra. Savaştan
Ekmek kırıntıları attıktı havuza
Bir elim omzunda seyrettikti uzun uzun
Dünyayı ve çiçekleri
Nedense durgunlaşıverdindi bir ara
Çok değil, en fazla birkaç dakika
Ve dedindi, mutluyken de boğulabilir insan.

İlkyazları sevmiyoruz artık, yaşlandık da ondan mı
Aşkımızı seyrediyoruz sanki uzaktan
Oysa yok biten bir şey aramızda, yok da
Hep aynı kalmıyor ki yakın duygular
Demiştin bunları bir bir, anımsıyorum
Mutlu da olsa insan mutsuz da
Her an yaratabilirmiş kendini
Demiştin, bir sabah, bir başka aşkla.

Sen ölüm!
Seni hiç düşünmeden yaşadık
Seni hiç düşünmeden yaşayacağız bundan sonra da.