26 Aralık 2017 Salı

Edip Cansever / Bitti O Sevda

bitti o sevda kesildi çığlıkları martıların
su gibi bitti, suya karşıt gibi bitti
itti kıyıyı adına deniz dediğimiz bir şey
unuttuk ikimiz de her türlü yetinmezliği
kaybetti kumarda gözlerim
kaybetti kumarda gözlerin.

bir kuru rüzgarlandı göğüs boşluğumuzda sanki
uzaklaştı ağaçlar birbirlerinden
yakınlaştı ağaçlar birbirlerine
yani her soluk alıp verişimizde bizim
bir mekik gibi kalbin
bir mekik gibi kalbim
işleyip durdu bu yetinmezliği yeniden.

ne kaldı
farkında mısın bilmem
gündüzler...
gündüzler biraz azaldı.

26 Kasım 2017 Pazar

Orhan Veli Kanık / Sevdaya mı Tutuldum?

benim de mi düşüncelerim olacaktı,  
ben de mi böyle uykusuz kalacaktım.  
sessiz, sedasız mı olacaktım böyle?  
çok sevdiğim salatayı bile  
aramaz mı olacaktım?  
ben böyle mi olacaktım?

24 Kasım 2017 Cuma

Attila İlhan / Emperyal Oteli

ben hiç böylesini görmemiştim 
vurdun kanıma girdin itirazım var 
sımsıcak bir merhaba diyecektim 
başımı usulca dizine koyacaktım 
dört gün dört gece susacaktım 
yağmur sönecekti yanacaktı 
sameland seferden dönecekti 
duvardaki saat duracaktı 
kalbim kendiliğinden duracaktı 
ben hiç böylesini görmemiştim 
vurdun kanıma girdin itirazım var 
emperyal otelinde bu sonbahar 
bu camların nokta nokta hüznü 
bu bizim berheva olmuşluğumuz 
bir nokta bir hat kalmışlığımız 
bu rezil bu çarşamba günü 
intihar etmiş kötümser yapraklar 
öksürüklü aksırıklı bu takvim 
ben hiç böylesini görmemiştim 
vurdun kanıma girdin itirazım var 
sesleri liman sislerinde boğulur 
gemiler yorgun ve uykuludur 
sabahtır saat beş buçuktur 
sen kollarımın arasındasın 
onlar gibi değilsin sen başkasın 
bu senin gözlerin gibisi yoktur 
adamın rüyasına rüyasına sokulur 
aklının içinde siyah bir vapur 
kıvranır insaf nedir bilmez 
otelin penceresinde duracaktın 
şehri karanlıkta görecektin 
karanlıkta yağmuru görecektin 
saçların ıslanacak ıslanacaktı 
kış geceleri gibi uzun uzun 
tek damla gözyaşı dökmeksizin 
maria dolores ağlayacaktı 
istanbul'u yağmur tutacaktı 
bütün bir gün iş arayacaktım 
sana bir türkü getirecektim 
kulaklarımız çınlayacaktı 
emperyal oteli'nin resmini çektim 
akşam saçaklarından damlıyordu 
kapısında durmanı söylemiştim 
yüzün zambaklara benziyordu 
cumhuriyet bahçesi'nde insanlar geziyordu 
tepebaşı'ndaki küçük yahudiler 
asmalımesçit'teki rum kemancı 
böyle rüzgarsız kalmışlığımız 
bu bizim çektiğimiz sancı 
el ele tutuşmuş geziyordu 
gazeteler cinayeti yazıyordu 
haliç'e bir avuç kan dökülmüştü 
emperyal oteli'nde üç gece kaldık 
fazlasına paramız yetmiyordu 
gözlerin gözlerimden gitmiyordu 
dördüncü gece sokakta kaldık 
karanlık bir türlü bitmiyordu 
sirkeci garı'nda sabahladık 
bilen bilmeyen bizi ayıpladı 
halbuki kimlere kimlere başvurmadık 
hiçbiri yüzümüze bakmıyordu 
hiç kimse elimizden tutmuyordu 
ben hiç böylesini görmemiştim 
vurdun .... kanıma girdin ..... kabulümsün.

13 Kasım 2017 Pazartesi

Attila İlhan / Belki Gelmem Gelemem

Sen istinyede bekle ben burdayım 
İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım 
Çünkü ben buradayım karanlıktayım 
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git 
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor 
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk 
Yanımda olmadın mı seni daha bir çok seviyorum 
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git 

Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin 
Yarı geceden sonra telefon ettin mi hiç 
Karanlık adamlar hüviyetini sordu mu 
Ben senin olmadığını arıyorum 
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git 
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git 
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor sana ait ne varsa 
Hiçbiri benim değil 
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum 
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git 
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git

Attila İlhan / Aysel Git Başımdan

aysel git başımdan ben sana göre değilim  
ölümüm birden olacak seziyorum  
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim  
aysel git başımdan istemiyorum  
benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün  
dağıtır gecelerim sarışınlığını  
uykularımı uyusan nasıl korkarsın  
hiçbir dakikamı yaşayamazsın  
aysel git başımdan ben sana göre değilim  
benim için kirletme aydınlığını  
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim  

ıslığımı denesen hemen düşürürsün  
gözlerim hızlandırır tenhalığını  
yanlış şehirlere götürür trenlerim  
ya ölmek ustalığını kazanırsın  
ya korku biriktirmek yetisini  
acılarım iyice bol gelir sana  
sevincim bir türlü tutmaz sevincini  
aysel git başımdan ben sana göre değilim  
ümitsizliğimi olsun anlasana  
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim  

sevindiğim anda sen üzülürsün  
sonbahar uğultusu duymamışsın ki  
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş  
uzak yalnızlık limanlarına  
aykırı bir yolcuyum dünya geniş  
büyük bir kulak çınlıyor içimdeki  
çetrefil yolculuğum kesinleşmiş  
sakın başka bir şey getirme aklına  
aysel git başımdan ben sana göre değilim  
ölümüm birden olacak seziyorum  
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim  
aysel git başımdan seni seviyorum

Hasan Hüseyin Korkmazgil / Acıyı Bal Eyledik

«pir sultan ölür dirilir»

bak şu bebelerin güzelliğine 
                    kaşı destan 
                    gözü destan 
                    elleri kan içinde 

kör olasın demiyorum 
kör olma da
                   gör beni

damda birlikte yatmışız 
öküzü hoşça tutmuşuz 
koyun değil şu dağlarda 
san kendimizi gütmüşüz 
hor baktık mı karıncaya 
kırdık mı kanadını serçenin 
vurduk mu karacanın yavrulusunu 
ya nasıl kıyarız insana

sen olmasan öldürmek ne 
çürümek ne zindanlarda 
özlem ne ayrılık ne 
yokluk ne yoksulluk ne 
ilenmek ne dilenmek ne 
işsiz güçsüz dolanmak ne 
gün gün ile barışmalı 
kardeş kardeş duruşmalı 
koklaşmalı söyleşmeli 
korka korka yaşamak ne

kahrolasın demiyorum 
kahrolma da 
                   gör beni 

kanadık toprak olduk 
çekildik bayrak olduk 
döküldük yaprak olduk 
geldik bugüne 

ekmeği bol eyledik 
acıyı bal eyledik 
sıratı yol eyledik 
geldik bugüne 

ekilir ekin geliriz 
ezilir un geliriz 
bir gider bin geliriz 
beni vurmak kurtuluş mu 

kör olasın demiyorum 
kör olma da 
          gör beni

İsmet Özel / Aynı Adam

Tozludur saçlarım, saçlarımdan
devrilmiş sarayların dumanları savrulur
yüzüm yanıktır
yüreğime bir karanfil sokuludur
ve partizanca darbelerin dünyaya ilen şavkı
benim göğsüme göğsüme vurup durur.
Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum
bahar da sürgülenir içime katranlar da
hem koşarak yarattığım sevgiler vardır
hem körlenmiş sevgilerin acısıyla koştururum.
Beni sular
kocaman taşları parçalayarak hatırlıyor dağlarda
ve beni hatırlatıyor çeltik tarlalarında aynı sular
umutlu sakinlikleri
lohusalıklarıyla.

Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum
kökten dallara yürüyen sular gibi
yürürüm kömür ocaklarına, çapalanan tütüne
yürürüm hüzün ve ağrılar çarelenir
dağların esmer ve yaban telaşından kurtula diye
torna tezgahlarında demir.

Yürürüm çünkü ölümdür yürünülmeyen
yürürüm yürüyüşümdür yeryüzünün halleri
kanla dolar pazuları tarladakinin
hızar gürültüsü içinde türkülenir bir öteki
gökleri göğsümden aşırtarak yürürüm
yağlı kasketimin kıyısında nar çiçekleri.

Aynı adam Ekim günlerinden beri gümbür gümbür gelirim
teneke damların üstüne safi sinirden doğan güneş
portakallar fırlatarak parlıyor benim adımlarımla
anladım neden yorgunluk
gülümserlik getiriyor insana
hayatın bana başat
bana avrat oluşunu öğrendim
işçiler bunu kurşunlanarak öğrendi
on beşinde bir arkadaş
inancını savunurken yargıca
anladı bulana durula akmakta olan şeyi.

Yürüyorum
azarlanıyorum fışkıran başaklarla
iki bomba gibi taşıyorum koltuğumdaki bir çift somunu
hurdahaş bir sancıyla geçiyorum badem çiçekleri altından
gözlerim nemli değil.
gözlerim namlu.

Ahmet Telli / Ayrılık Ayracı

Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun 
Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın  
Gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi 
Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu  
Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor  
Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde  

Ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada  
Kirletilmemiş bir bulut bile yok artık  
Böyle diyorsun her yolculuğa çıkışımda  
Yaşadığın kent de sana benziyor gitgide  
Ne zaman dönmeyi düşünsem yangın çıkıyor  
Ya da erteletiyorum biletimi son anda  

Uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam  
Karşılıksız mektuplar kadar burkuluyor kalbin  
Yazdığım şiirler de canımı sıkıyor artık  
Fotoğraflarımı yırtıp atıyorum tek tek  
Ve ben bütün yapraklarımı döküyorken şimdi  
Eylül diyorsun, tam da orda başlıyor ayrılık  

Üşüyünce ağlıyorsun yalnızım dememek için  
Uçaklar gemiler trenler çiziyorsun duvarlara  
Kendine bir deniz bul artık bir de rüzgâr  
Parçalanacağın bir uçurum bul bu dünyada  
Tek tutkun o kenti bırakıp gelmek olmalı  
Ve gelirken havaya uçurmak bindiğin otobüsü  

Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor  
Tam da çiçeklerin sulanmadığı yerde  
Konuşacak bir şeyler bulamıyorsak günboyu  
Derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa  
Ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın  
Ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını

12 Kasım 2017 Pazar

Turgut Uyar / Ölü Yıkayıcılar

iyi ki geldiniz burada bulundunuz
her şey öyle uzun, biz soğuğuz ve
öyle solgunuz…

perdeleri kaldırdık. ölüm
ıslaktı dünyada. denizsiz bir salı günüydü.
camları açtık, öyle kaldı artık.
denizsiz bir salı kimler için önemli?
ölü, boşluğumuzu doldurdu birden,
kolasız, yakışıksız (ölü yıkayıcılar gelince)
sigara masalarında, tenteneler,
duvarlarda aile fotoğrafları, ölüye uygunsuz.
camları açtık, öyle kaldı artık. ta ki,
bir kadın su içsin evinde. -adın bir
avunmadır omuzlarımda ve anlağımda, büyük su-
bazan bir ölüm büyük bir yadırgamadır şehirlerde.

“geldiler. büyük ocaklarını kurdular
bir atı ürküttüler ve yusufçukları.
denize gitti onlar.
ölünün çenesini bağlamışlardı, uzattılar.
karnına bıçak koydular, kara saplı aradılar.
apış aralarını sildiler, temizlediler.
karnını oğdular, yine sildiler.
ayak başparmaklarını bağladılar.
kefenine biçip giydirdiler.
ölümü tazeleyip bağışladılar.”

vapurda bilet sordular, birden. vakit,
geçti. küçüldüm.
-bir ölüye geç kalmayalım baylar,
biletler nasıl olsa kesilir.
sokak başlarını tazelediler bitkin sonuçlar
- bir de fonde de pouvoir, nasıl ölür kim bilir?
ayaklarını yıkadıktan sonra. umulmaz. -
tersaneden bir işçi, bir otelden bir garson
ve ben
ve bir su.
uzungar'lar, uzunavlular, uzunsessiz
yitirdiğimiz o son duyarlık, o sessiz başkaldırma ölüme
ve kaçamak bir bakış, çekici külrengine
ölünün ağzındaki.

“uzun sessiz ölüyü yıkadılar.
direnmedi. anısı tükenmedi. sürdü.”

iyi ki geldiniz, burada bulundunuz
her şey öyle uzun, biz soğukuz ve
öyle solgunuz…

Cahit Sıtkı Tarancı / Hepimize Dair

yalnız kendi başın mı dertli sanırsın,
gölgesi yeryüzünde avare insan?
taş da istemezdi yosun tuttuğunu;
solmakta her çiçek kokusu uçunca.
tasadır ağaca rüzgârda yaprağı;
her kuş yanar az çok ölen yavrusuna;
sivrisinek de halinden memnun değil;
vızıltısı şikayet makamındadır.

4 Kasım 2017 Cumartesi

Gülten Akın / Deli Kızın Türküsü

Sana büyük caddelerin birinde rastlasam 
Elimi uzatsam tutsam götürsem 
Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak 
Anlasan 

Elimi uzatsam tutamasam 
Olanca sevgimi yalnızlığımı 
Düşünsem hayır düşünmesem 
Senin hiç haberin olmasa 
Senin hiç haberin olmaz ki 
Başlar biter kendi kendine o türkü 

Yağmur yağar akasyalar ıslanır 
Bulutlar uçuşur geceleyin 
Ben yağmura deli buluta deli 
Bir büyük oyun yaşamak dediğin 
Beni ya sevmeli ya öldürmeli 

Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa 
Böcekler gibi başlamalı yeniden 
Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta 
Yan garipliğine yürek yan 
Gitti giden

Ahmed Arif / Unutamadığım

açardın,
yalnızlığımda
mavi ve yeşil,
açardın.
tavşan kanı, kınalı - berrak.
yenerdim acıları, kahpelikleri...       

gitmek,
gözlerinde gitmek sürgüne.
yatmak,
gözlerinde yatmak zindanı
gözlerin hani?

"to be or not to be" değil.
"cogito ergo sum" hiç değil...
asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı,
durdurulmaz çığı
sonsuz akımı.

içmek,
gözlerinde içmek ayışığını.
varmak,
gözlerinde varmak can tılsımına.
gözlerin hani?

canımın gizlisinde bir can idin ki
kan değil sevdamız akardı geceye,
sıktıkça cellad,
kemendi.

duymak,
gözlerinde duymak üç - ağaçları
susmak,
gözlerinde susmak,
ustura gibi...
gözlerin hani?

30 Ekim 2017 Pazartesi

Ülkü Tamer / Sana Teşekkür Ederim

Ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün
Ben uyurken benim alnımdan beni sen öptün
Serinlik vurdun korulara, canlandı serçelerim
Sen mavi bir tilkiydin, binmiştin mavi ata,
Ben belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta.

Sen bana çok güzeldin, senin ayakların da.

Cahit Sıtkı Tarancı / Karasevda

bir kere sevdaya tutulmaya gör;
ateşlere yandığının resmidir.
aşık dediğin,
Mecnun misali kör;
ne bilsin alemde ne mevsimidir.

dünya bir yana, o hayal bir yana;
bir meşaledir,
pervaneyim ona.
altında bir ömür, dönedolana
ağladığım yer, penceresi midir?

bir köşeye mahzun çekilen için,
yemekten içmekten kesilen için,
sensiz uykuyu haram bilen için,
ayrılık,
ölümün diğer ismidir.

Ömer Lütfi Mete / Gülce

uçurumun kenarındayım Hızır
ulu dilber kalesinin burcunda
muhteşem belaya nazır
topuklarım boşluğun avcunda
derin yar adımı çağırır
dikildim parmaklarımın ucunda
bir gamzelik rüzgâr yetecek
ha itti beni, ha itecek
uçurumun kenarındayım Hızır
civan hazır
divan hazır
ferman hazır
kurban hazır

uçurumun kenarındayım Hızır
güzelliğin zulme çaldığı sınır
başım döner, beynim bulanır
el etmez
gel etmez
Gülce'm uzaktan dolanır
uçurumun kenarındayım Hızır
Gülce bir davet
mecaz değil
maraz değil
peri değil
huri değil
Gülce beyaz sihir
Gülce ölümcül naz
buram buram zehir
yar yüzünde infaz

bir gamzelik rüzgâr yetecek
ha itti beni, ha itecek
güzelliğin zulme çaldığı sınır
uçurumun kenarındayım Hızır
ben fakir
en hakir
bin taksir
ateşten
kalleşten
mızrakla gürzden
dabbetülarz'dan
deccal'dan, yedi düvelden
korku nedir bilmeyen ben
tir tir titriyorum Gülce'den
ödüm patlıyor Gülce'ye bakmaktan
nutkum tutuluyor, ürperiyorum
saniyeler gözlerimde birer can
her saniyede bir can veriyorum.

Yunus Emre / Ben Dervişim Diyene

ben dervişim diyene, bir ün edesim gelir
seğirdüben sesine, varıp yetesim gelir

sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir
varıp anın üstüne, evler yapasım gelir

altında gayya vardır, içi nar ile pürdür
varuben ol gölgede, biraz yatasım gelir

oda gölgedir deyu, ta'n eylemen hocalar
hatırınız hoş olsun, biraz yanasım gelir

ben günahımca yanam, rahmet suyunda yunam
iki kanat takınam, biraz uçasım gelir

andan cennete varam, cennette huriler görem
huri gılmanı, bir bir koşasım gelir

derviş Yunus bu sözü, eğri büğrü söyleme
seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir.

Yunus Emre / Kendin Bilmek

miskinlikte buldular kimde erlik var ise
merdivenden ittiler yüksekten bakar ise

gönül yüksekte gezer dem be-dem yoldan azar
dış yüzüne o sızar içinde ne var ise

ak sakallı bir koca bilemez hali nice
emek yemesin hacca bir gönül yıkar ise

sağır işitmez sözü gece sanır gündüzü
kördür münkirin gözü alem münevver ise

gönül çalab'ın tahtı gönüle çalab baktı
iki cihan bed-bahtı kim gönül yıkar ise

sen sana ne sanırsan ayrığa da onu san
dört kitabın ma'nisi budur eğer var ise

bildik gelenler geçmiş konanlar geri göçmüş
aşk şarabından içmiş kim ma'ni duyar ise

Yunus yoldan azıban yüksek yerde durmasın
sinle sırat görmeye sevdiği didar ise

20 Ekim 2017 Cuma

Seyyidhan Kömürcü / Kış Kahrı

aslında önce evleri sevmeye giderdi sesin
caddeleri sokak gibi sevmeye giderdi sesin
giderdin! ödü kopardı bütün eşyaların.

sonra kuyu kuyu dolaştığım mahcup sular söyledi
yüzünüze güller
üzgün evler bozuk rüyalar
aslında bana herkesin uzağı var dendi
herkesin uzak adında bir masalı
inandım
dedim mutlaka masaldır bazıları

giderdin
dedim gittin ve gittiğin kırk gece sana uyudum
aklım ödünç
ellerim yanlış
dedim benim seninle kırk kere fotoğrafım var
senin bundan kırk kere haberin yok
dedim ve uyandım!
başkasının sesiyle devam ettim dünyaya

yok yok
sonra muhakkak ruhum yırtıldı benim
aklım yırtıldı da bunu sular söyledi
doğru yukarıdan aşağıya düşen şeylere denirmiş
zaten dünyaya masalını düşmeye gelirmiş insan

umur derdik buna artık kalmadı
sonra sonra anladım
insan ancak güzel bir acıyla kalabilirmiş dünyada
bazen gidilirmiş
gitmekle ilgili şiirler okunurmuş ya da
sonra uyandım
başkasının ayaklarıyla devam ettim dünyaya.

19 Ekim 2017 Perşembe

Kemal Varol / Kindar Sabahı

gözlerini bir yabancıya anlatmak için
şimdi kimin mahvına imreniyorsun
hani üzgün anneler, eksik babalar
hummalı bir çocukluk varınca kapına
sarılıp sustuğun, tek gözünle ağladığın
sonsuz seviştiğin şimdi kim
derdin şimdi benimle yatarken
kime nasıl uyuyorsun
karanlık kışlalar, uzak dağ köyleri
ben hep seni gittim
galiba düşmanını özlemekle başlıyor kinimiz
ben şimdi pek iyi değilim
peki ya sen nasılsın
uykularını bana kin edip
uzattın mı saçlarını

ben eskiden geceyi kendimden bilirdim
yağmur çırağı gözlerinle göğsüme kapandığın
safran sabahlarım yok artık
ben şimdi galiba çok deniz susmuş
kara kadınların kederiyim

ölüler akşamlara kavuşamaz diye
herkes beni suya uğurlarken
sen şimdi beni görmüyorsun
ne kılıçların şavkıması
ne yılanların yedi yıl sakladığı kin
saçlarını bana uzatıp hâlâ bilmiyorsun:
herkes ancak düşmanıyla tamamlanıyor.

Kemal Varol / Kin Nehri

beni anlama dedim, beni asla anlama
anlamak gizli kefendir doğu'da

bekleyiş, bekleyiş; kin sözler çünkü benimmiş
kızgın bir aşiret dövmesiymiş sesim duyulduğunda

sonunda herkes gibiymişim, herkes gibi vazgeçiş
her kelime çünkü bir peçeyle örtülüymüş anlamına

git, dedim, benim kahrımla yıka yüzünü, seviş
kalpte dikili taşlar bağışlanma sebebiymiş yolda

herkes gibi ol, herkes gibi değ
anlamak gizli kefendir doğu'da.

Kemal Varol / Gazala

bir zaman senden ağlar kaldım gazala
sesim o uzak dağlarda dağdar şimdi
sanki unutmak için var anılar kinimde
ve sanki hep küs tadıyla söylenmiş bir şarkı duyduğum:
herkes birgün bir aşkta imkansız hala
ne ırmaklarda haz, ne perçemlerde şefkat var artık
kuşkuyla dönülen aynalar ve kapılar şimdi
yalnızlığa kötü gelen yağmurlar
acıtan tesadüflerin sesi; mutluymuş
ah gazala, her şey eskisinden fena:
kül büyüt canım ve mümkünse acını unutma.

Kemal Varol / Biley Taşı

eriyen bakışlarımda çözülürdü zamanın uğultusu
gelirdin: dudaklarının arasında yağmurun sesi
unuturdum, uzayıp giden gökyüzü kime kapalı
neden her şey vecdini soldurur
çocukluğunu anlatırken neden mendil ister babasız kadınlar

bilmedim, çünkü herkesin kalbi artık biley taşı
herkes hırpalarken kısık sesle canını
bazı babaların yasıyla yaşarken herkes
savurdum bir sitemle ölümün gizli dilini
ne baba ne oğul olabildiğim kadın, bağışla:
ey yetim, bu aşkta da babanı bulamadın galiba!

4 Ekim 2017 Çarşamba

Asaf Halet Çelebi / Nirvana

karanlığı geçelim


karanlığı geçelim



ne uyku

   ne ölüm
hem uyku
   hem ölüm


düş içime uyu

ve sonsuz büyü
unut renkleri

   ve şekilleri

      hepi
         ve hiçi


beni 

  ve seni
      ve geceyi yuttu
           n i r v a n a

1 Ekim 2017 Pazar

Kemal Sayar / Rüknettin'in Kalbi İçin Kehanetler

siz doktor yazabilir misiniz bir gülü yeniden alıştırabilir misiniz baharı çürüyen toprağa
kabaran yağmuru yeraltına
ve bir aşkı ayrılığa
yakıştırabilir misiniz doktor
kanatlarında hüzün ve manolya taşıyan kuşlarla konuşabilir ve trampetimi geri verebilir misiniz bana

13 Eylül 2017 Çarşamba

Yahya Kemal Beyatlı / Deniz Türküsü

dolu rüzgârla çıkıp ufka giden yelkenli!
gidişin seçtiğin akşam saatinden belli.
ömrünün geçtiği sahilden uzaklaştıkça
ve hayâlinde doğan âleme yaklaştıkça,
dalga kıvrımları ardında büyür tenhâlık
başka bir çerçevedir, gitgide dünya artık.
daldığın mihveri, gittikçe, sarar başka ziyâ;
mavidir her taraf, üstün gece, altın deryâ...

yol da benzer hem uzun hem de güzel masala
o saatler ki geçer başbaşa yıldızlarla.
lâkin az sonra lezîz uyku bir encâma varır;
hilkatin gördüğü rü'yâ biter, etrâf ağarır.
som gümüşten sular üstünde, giderken ileri
tâ uzaklarda şafak bir bir açar perdeleri...
mûsukîsiyle bir âlem kesilir çalkantı;
ve nihâyet görünür gök ve deniz saltanatı.

girdiğin aynada, geçmiş gibi diğer küreye,
sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın:"yol nereye?"
ayılıp neş'eni yükseltici sarhoşluktan,
yılma korkunç uçurum zannedilen boşluktan
duy tabîatte biraz sen de ilâh olduğunu,
rûh erer varlığının zevkine duymakla bunu.

çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız,
gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervâsız,
yürü! hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!

insan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.

.

12 Eylül 2017 Salı

Cemal Süreya / 8:10 Vapuru

sesinde ne var biliyor musun
bir bahçenin ortası var
mavi ipek kış çiçeği
sigara içmek için
üst kata çıkıyorsun

sesinde ne var biliyor musun
uykusuz Türkçe var
işinden memnun değilsin
bu kenti sevmiyorsun
bir adam gazetesini katlar

sesinde ne var biliyor musun
eski öpüşler var
banyonun buzlu camı
birkaç gün görünmedin
okul şarkıları var

sesinde ne var biliyor musun
ev dağınıklığı var
ikidebir elini başına götürüp
rüzgârda dağılan yalnızlığını
düzeltiyorsun

sesinde ne var biliyor musun
söyleyemediğin sözcükler var
küçücük şeyler belki
ama günün bu saatinde
anıt gibi dururlar

sesinde ne var biliyor musun
söyleyemediğin sözcükler var.

11 Eylül 2017 Pazartesi

Ferhan Şensoy / Ütopyalar Güzeldir

düşten de mor bir aşkı yaşadın da gittin yâr
bir gittin ki sus oldu pusa büründü hisar

bir vapur dumanıyla sanki gelecek gibi
bir gün gelecek elbet, ütopyalar güzeldir

onu bana verseler, vermeseler ne yazar
ben bir kadın sevdim ki, evim artık gül kokar

bir vapur dumanıyla sanki gelecek gibi
bir gün gelecek elbet, ütopyalar güzeldir.

Ahmet Telli / Geldim İşte

sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna
tenhaydı düşlerim, geceydi, çıkıp geldim işte
su ve ateş bir de gülünç yalnızlığım var sana
getirebildiğim, kokularını yitirmişti çünkü güller

suyu dinle ateşi yak özledim demek bu

parasız yatılı hüzünlerden ne kalır geriye
biraz Tamil biraz Türküz ayıptır söylemesi
intiharsa günahtır külliyen yasak bilirsin
pısırık bir ihtilal gibi getirdim sana bunları

bir de belleğim, başıma bela hazin ve komik üstelik
hatırla eskiyen meydan saatini, çocukluğundur
tayyare pulları getirdim sana evden kaçışlarımı
istersen yok say bunları tespih de yapabilirsin

beni vur saatin altında seni seviyorumdur bu

şiir yazan bir adamın fotoğrafı var yanımda
kendini ölümlü sanıyor onu getirdim ganimettir
büyüdü büyülenerek, taşlayarak kovdu kabilesi onu
suyun öte yakasında yaşadı, Sisyphos dediler adına

sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna
ayna pusluydu bunca yıl nice sır taşımaktan
kırılmanın sesini duydum ve onu getirdim sana
unutulmaya geldim işte onarılmaya değil

kov beni kabilenden ama bekliyorum demek bu

.

21 Ağustos 2017 Pazartesi

Ahmet Telli / Aşk Bitti

bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
uzun bir hastalık gibi
aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
bitti.
bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
ihmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
belki bir yağmur yağar akşama doğru
yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım
aşk da bitti diyordu ya bir şair
aşk bitti işte tam da öyle.

4 Ağustos 2017 Cuma

Kemal Hamamcıoğlu / Yürürsen Geçer

hayatın ritmini kaçırmış olsan da
uyumadığın gecelerin sabahında umut var.
çiçeklerini sulamaktan vazgeçsen de,
azıcık uzağın yağmur...

aynı yerden sevmediğin için, sevdiklerinle aynı yerde değilsin.
o kadar.

bir kez daha,
izin ver zamana...

bir kez daha,
filmlere tutun,
müziğe tutun,
şiire tutun,

bütün gün ağladım, nedenini hiç bilmiyorum diyen arkadaşına sıkı sıkı tutun.

bir kez daha,
koltuğa tutun,
nefesine tutun,
hatırladıklarına tutun,

uçağa binmekten vazgeçtim, yapamayacağım diyen kardeşine sıkı sıkı tutun.

dün biri, yürürsen geçer dedi.
yürü yokuş aşağı, yokuş yukarı.
belki haklıdır.

belki,
kedilerin geçtiği sokakların bir bildiği vardır.

Behçet Aysan / Sevmeyi Unutanlar İçin

sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan her şey gibi
aşklarınız da.

yaşamı ölüm
diye anlatıyorlar size
yalanı gerçek diye.

ne leylakların
tomurundan
haberiniz var

ne önünüzden
kara bir tabut 
gibi geçen geceden.

sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan aşklarınız
da.

12 Temmuz 2017 Çarşamba

Şükrü Erbaş / Aykırı Yaşamak

geriye bakarak yanıtlıyoruz birbirimizi
bir destek aranır bir güç alırcasına
dönerek ikide bir anıların ülkesine...
alnımızı gererek konuşuyoruz, kaşlarımızı
bir ince eğimle siper edip bakışlarımıza
çok iyi bildiğimiz bir duyguyu
-o biraz yenilgiye biraz ezikliğe benzer
 ortak yaşadığımız sızım sızım-
saklamaya çalışıyoruz birbirimizden.

uzun uzun susuyoruz sözün kıyılarında
hangi kapıyı aralasak bir uzaklık esiyor
hiçbir düşünceyi sonuna dek götüremiyoruz.
-böyle belirlenmiş sınırlar içinde
 bir iç denetimle bir dış denetimle
 konuşmasak da eski tadını yitirdi-
düşler kuruyoruz yeniden gelecek üzerine
kaldırıp kirpiklerimizi ayak uçlarımızdan
dağlara bakıyoruz, ufuklara, bulutlara
-ah, o insan yüreğinin değişmeyen tutkusu-

bir güncel sesle sonra, çirkin ve çiğ
bir kirli görüntüyle hayata ilişkin
dönüyoruz gerçeğin o kalın çizgisine...
yeni yeni yaşamlar kuruyoruz ödünler vererek
aklımızda yüzlerce geçerli açıklama:
"yaşamak zorundayız nasılsa, iyidir
hiç yoktan var olmak" adına
karşı çıktığımız ne varsa yapıyoruz hepsini.
bir kan pıhtısı gibi yarada kuruyan
binlerce uyuşturucu merhemle donuyor kalbinizde
anılar inançlar incelikler düşler...

Yunus Emre / Aşk Gelicek Cümle Eksikler Biter

N'olur ise ko ki olsun n'olusar
Tek gönül Mevla'yı bulsun n'olusar

Aşk denizi gene taşmış kan akar
Aşık-ı biçare dalsın n'olusar

Bu denize düşen ölür dediler
Ölür ise ko ki ölsün n'olusar

Aşk gelicek cümle eksikler biter
Bitmez ise ko ki kalsın n'olusar

Akıbet şol göze toprak dolusar
Bir gün öndün, ko ki dolsun n'olusar

Dünyanın mansıplariyle izzetin
Yunus kodu alan alsın n'olusar.