dolu rüzgârla çıkıp ufka giden yelkenli!
gidişin seçtiğin akşam saatinden belli.
ömrünün geçtiği sahilden uzaklaştıkça
ve hayâlinde doğan âleme yaklaştıkça,
dalga kıvrımları ardında büyür tenhâlık
başka bir çerçevedir, gitgide dünya artık.
daldığın mihveri, gittikçe, sarar başka ziyâ;
mavidir her taraf, üstün gece, altın deryâ...
yol da benzer hem uzun hem de güzel masala
o saatler ki geçer başbaşa yıldızlarla.
lâkin az sonra lezîz uyku bir encâma varır;
hilkatin gördüğü rü'yâ biter, etrâf ağarır.
som gümüşten sular üstünde, giderken ileri
tâ uzaklarda şafak bir bir açar perdeleri...
mûsukîsiyle bir âlem kesilir çalkantı;
ve nihâyet görünür gök ve deniz saltanatı.
girdiğin aynada, geçmiş gibi diğer küreye,
sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın:"yol nereye?"
ayılıp neş'eni yükseltici sarhoşluktan,
yılma korkunç uçurum zannedilen boşluktan
duy tabîatte biraz sen de ilâh olduğunu,
rûh erer varlığının zevkine duymakla bunu.
çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız,
gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervâsız,
yürü! hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!
insan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.
.
13 Eylül 2017 Çarşamba
12 Eylül 2017 Salı
Cemal Süreya / 8:10 Vapuru
sesinde ne var biliyor musun
bir bahçenin ortası var
mavi ipek kış çiçeği
sigara içmek için
üst kata çıkıyorsun
sesinde ne var biliyor musun
uykusuz Türkçe var
işinden memnun değilsin
bu kenti sevmiyorsun
bir adam gazetesini katlar
sesinde ne var biliyor musun
eski öpüşler var
banyonun buzlu camı
birkaç gün görünmedin
okul şarkıları var
sesinde ne var biliyor musun
ev dağınıklığı var
ikidebir elini başına götürüp
rüzgârda dağılan yalnızlığını
düzeltiyorsun
sesinde ne var biliyor musun
söyleyemediğin sözcükler var
küçücük şeyler belki
ama günün bu saatinde
anıt gibi dururlar
sesinde ne var biliyor musun
söyleyemediğin sözcükler var.
bir bahçenin ortası var
mavi ipek kış çiçeği
sigara içmek için
üst kata çıkıyorsun
sesinde ne var biliyor musun
uykusuz Türkçe var
işinden memnun değilsin
bu kenti sevmiyorsun
bir adam gazetesini katlar
sesinde ne var biliyor musun
eski öpüşler var
banyonun buzlu camı
birkaç gün görünmedin
okul şarkıları var
sesinde ne var biliyor musun
ev dağınıklığı var
ikidebir elini başına götürüp
rüzgârda dağılan yalnızlığını
düzeltiyorsun
sesinde ne var biliyor musun
söyleyemediğin sözcükler var
küçücük şeyler belki
ama günün bu saatinde
anıt gibi dururlar
sesinde ne var biliyor musun
söyleyemediğin sözcükler var.
11 Eylül 2017 Pazartesi
Ferhan Şensoy / Ütopyalar Güzeldir
düşten de mor bir aşkı yaşadın da gittin yâr
bir gittin ki sus oldu pusa büründü hisar
bir vapur dumanıyla sanki gelecek gibi
bir gün gelecek elbet, ütopyalar güzeldir
onu bana verseler, vermeseler ne yazar
ben bir kadın sevdim ki, evim artık gül kokar
bir vapur dumanıyla sanki gelecek gibi
bir gün gelecek elbet, ütopyalar güzeldir.
bir gittin ki sus oldu pusa büründü hisar
bir vapur dumanıyla sanki gelecek gibi
bir gün gelecek elbet, ütopyalar güzeldir
onu bana verseler, vermeseler ne yazar
ben bir kadın sevdim ki, evim artık gül kokar
bir vapur dumanıyla sanki gelecek gibi
bir gün gelecek elbet, ütopyalar güzeldir.
Ahmet Telli / Geldim İşte
sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna
tenhaydı düşlerim, geceydi, çıkıp geldim işte
su ve ateş bir de gülünç yalnızlığım var sana
getirebildiğim, kokularını yitirmişti çünkü güller
suyu dinle ateşi yak özledim demek bu
parasız yatılı hüzünlerden ne kalır geriye
biraz Tamil biraz Türküz ayıptır söylemesi
intiharsa günahtır külliyen yasak bilirsin
pısırık bir ihtilal gibi getirdim sana bunları
bir de belleğim, başıma bela hazin ve komik üstelik
hatırla eskiyen meydan saatini, çocukluğundur
tayyare pulları getirdim sana evden kaçışlarımı
istersen yok say bunları tespih de yapabilirsin
beni vur saatin altında seni seviyorumdur bu
şiir yazan bir adamın fotoğrafı var yanımda
kendini ölümlü sanıyor onu getirdim ganimettir
büyüdü büyülenerek, taşlayarak kovdu kabilesi onu
suyun öte yakasında yaşadı, Sisyphos dediler adına
sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna
ayna pusluydu bunca yıl nice sır taşımaktan
kırılmanın sesini duydum ve onu getirdim sana
unutulmaya geldim işte onarılmaya değil
kov beni kabilenden ama bekliyorum demek bu
.
tenhaydı düşlerim, geceydi, çıkıp geldim işte
su ve ateş bir de gülünç yalnızlığım var sana
getirebildiğim, kokularını yitirmişti çünkü güller
suyu dinle ateşi yak özledim demek bu
parasız yatılı hüzünlerden ne kalır geriye
biraz Tamil biraz Türküz ayıptır söylemesi
intiharsa günahtır külliyen yasak bilirsin
pısırık bir ihtilal gibi getirdim sana bunları
bir de belleğim, başıma bela hazin ve komik üstelik
hatırla eskiyen meydan saatini, çocukluğundur
tayyare pulları getirdim sana evden kaçışlarımı
istersen yok say bunları tespih de yapabilirsin
beni vur saatin altında seni seviyorumdur bu
şiir yazan bir adamın fotoğrafı var yanımda
kendini ölümlü sanıyor onu getirdim ganimettir
büyüdü büyülenerek, taşlayarak kovdu kabilesi onu
suyun öte yakasında yaşadı, Sisyphos dediler adına
sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna
ayna pusluydu bunca yıl nice sır taşımaktan
kırılmanın sesini duydum ve onu getirdim sana
unutulmaya geldim işte onarılmaya değil
kov beni kabilenden ama bekliyorum demek bu
.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)