27 Aralık 2015 Pazar

Birhan Keskin / Kim Bağışlayacak Beni III

kalbim
ölü mevsimler gibisin
bir şeyin görünmeyen iyi yanları gibi
ama bitti mevsim,
bir başka yolcu yok sana
fark etmez gibisin.

kalbim
demir masanın küfü, örtünün yırtığı
camın kırığı, patlayan freni hayatımın
kalbim, anla, bitti mevsim
bir başka yolcu yok sana.

Birhan Keskin / Kim Bağışlayacak Beni II

seni şimdi bir yabancı gibi karşıma alıp
sanki senden bahsetmiyormuşum gibi yapıp
sanki benden bahsetmiyormuşum gibi
hatta bir aşktan bahsetmiyormuşum gibi
fırtınayı ve huzuru anlatacağım sana

yılları ve yolları, limanları ve fırtınayı
ve aşkın belki hiç adı geçmeyen kuzeyini
aşkın bu kuzeyden nasıl düşürüldüğünü,
artık sonsuza dek yitirdiğimizi
büyünün bitişini,

hiç gerekmeyen yıllarda huzur,
çok gereken yıllarda da fırtına
nasıl yaşanır onu anlatacağım.

seni bir yabancı gibi karşıma alıp
bunun dayanıklı bir şey olmadığını
sürekli kılınmadığını, çünkü aşkın
yapılan bir şey olmadığını,
başlangıçta bir melek konduğunu
sonunda bir kelebek öldüğünü,
yani kısacık sürdüğünü, oysa hayatın
bir korkular ve alışkanlıklar bütünü
olduğunu,
bütün bunları sana
nasıl anlatacağım?

Birhan Keskin / Kim Bağışlayacak Beni

hadi benim umarsızım
ben ölmek üzereyim
yorgunluğum da öyle
sabrımın son parçasını da yedim
az önce.

hadi benim suskunum
geçtiğim yılları yaktım ardımda
çocukluğumdan gelirken düştüğüm
o keskin virajdan
sürüklendiğim bu vakte dek
sıkıcı tuttuğum
kırık dökük inançlarım bile
ölmek üzere.

hadi benim kırgınım
kışın bana yaptıklarından,
yazın beni öldüren yıldızlarından sonra
yitirdiğim mevsimler değil,
vaktim yok,
baktığım yerleri yaktım
içime ağladığım suları da içtim
az önce.

23 Aralık 2015 Çarşamba

Emrah Serbes / Madde 76: Kahvaltına devam edebilirsin

Herkesin bildiği şeyleri çocuklardan saklamayın. Çünkü o zaman kendilerini dünyanın dışına itilmiş hissederler. O ruh hali de, öğrenmelerini istemediğiniz şeylerden daha çok zarar verir onlara. Bir çocuğun, kuş olduğunu düşünmeye hakkı vardır. Tabii bu biraz tehlikelidir. Özellikle arka balkonlarda manasızca oturmayı seviyorsa.

Serin ve sakin bir sabah balkonda kahvaltı ediyorduk. Saçların dağınık, gözlerin uykuluydu. Kalbimi kazanmak için hiçbir şey yapmana gerek yoktu.

Çok pis canım sıkılıyordu o sabah. Hatıralar ve şairler, kötü evler ve ara sokaklar, polisler ve özel güvenlikler tarafından hırpalanmıştım. Sınır dışı mı ederlerdi yoksa kendi imkanlarımla mı giderdim bilmiyordum ama bir hicrete ihtiyacım olduğu kesindi. Hayatımı resetleyip her şeyi yeniden düşünmek, her şeyi yeniden yorumlamak, her şeye yeniden alışmak istiyordum. Elimdeki çay bardağını manasızca evirip çeviriyordum. Basit bir şey söylemek istiyordum ama asla unutulmayacak bir şey. Her an söyleyebilirdim de. Ağzım iyi laf yapıyordu o aralar. Zamanın dışındaymış gibi kederli ve salaktım çünkü. Ama seninle konuşamıyordum bir türlü. Senin karşındayken utanıyordum, ufalanıyordum, büzülüyordum, notlarıma bakmaya ihtiyaç duyuyordum.

İnsanı delik deşik eden sessizlikler var, geceyi bölen çığlıklardan daha beter. Ve sen o sessizlikte ne demek istediğimi anladın. Çünkü sen de çocukken bir kuş olmak istemiştin. Yakınmadan, ortalığı ayağa kaldırmadan acı çekmeyi öğrenmek hayli zamanını almıştı. Beni anladığında o kadar şefkatle baktın ki, sanki gözlerinle saçlarımı okşadın, gözlerinle ellerimi tuttun ve aynı gözlerle kahvaltına devam edebilirsin dedin.

Bu sabah bir çocuk pencereye çıkıp yangın var diye bağırdı. Sonra da koşup kendini denize attı. Ölülerin üstüne basarak yürümekten yorulmuşsan bir balık olduğunu da düşünebilirsin.

19 Aralık 2015 Cumartesi

Kemal Sayar / Kulbe-i Ahzan

bazı şeyler konuşulmadan kalacak.

yüzünde gezdirdiğin o hüzün
o ben buraların kızı değilim
bu metroya düşmüş bir meleğim
edası,
konuşulmadan kalacak
tam da "hayal et" diyordu lionel-Grolux
istasyonun demirbaş piyanisti, hayal et
bir kanat takmadan uçabiliyorsan
gözlerini hiç yerden kaldırmadan
olan biteni görebiliyorsan
hüzün bu kadar güzelleştiriyorsa seni

buraların kızı değilsin sen.
yanlış trene binmiş meleksin
bulutların ardındadır senin ülken

bazı şeyler konuşulmadan kalacak.

18 Aralık 2015 Cuma

Elvan Çevik / Güzide

Güzide, eteğinin ucuna yapışmış pirinç tanesiyle uğraşıyor. Güzide eteğinin oryantalist desenleriyle Güzide. Uğraşıyor. Bugün yine akşam olmak üzere. Yalnızca boynu üşüyor. Boynu çıplaklığa alışkın değil. Güzide'nin boynu, elleri, uzun turuncu kirpikleri, saydam teninde yıldız izleri, çillerden.

-Bunu, burada, birbirimize anlatamazsak bana bir daha dokunamayacaksın.
-Peki, Güzide.

"Peki" dünyada tek ölü kelime. Ya da ölü bir dilin tek yaşayanı. İki ucu da Güzide'nin mutluluğuna dokunmuyor. Adamın karnından pekiler kurt gibi dökülürken, hiçbir şeyi o an orada birbirlerine anlatamadan ayrılıyorlar. Adam giderken Güzide'yi ve yaşadıkları her şeyi bir çırpıda Güzide'nin eteğindeki pirinç tanesine bırakıyor. "Alsaydım keşke, eteğinin en güzel yerini kapatıyordu." Pirinç büyüyor, büyüyor, büyüyor tüm bu ayrılık meşgalesi arasında adamın yüreğine yapışıyor. Ki adam pilav dahi sevmez. Geceleri annesinin zorla "yılan gibi" süt içirdiği günlerden ve kardeşinin ayaklarıyla uyuduğu gecelerden daha soğuk bir akşamda o pirinç tanesini orada bırakıveriyor. Tabii Güzide'yi de.

-Ağlamak istemem.
-Neden Güzide? Üzülmedin mi?
-Çok üzüldüm. Ama bak geçti, kirpiklerim hala turuncu.
-Son son ne konuştunuz?
-Bana bir daha dokunamayacak.
-Sustunuz öyleyse.

Güzide başını eğip önüne baktı. Güzide'nin eteği önden düğmeli. Tam 12 düğme. Adamın bu düğmeleri onlarca kez saymışlığı var. Bir kere açmışlığı yok. Adam ağlamak ister ama ağlayamaz.

Adamın şeytan tırnakları, olur olmadık anlarda koparıp sakladığı yaprakları ve dalgalı siyah saçları var.

-Unut hadi artık.
-Hadi.

Güzide'nin tezcanlı arkadaşları. Güzide'nin onların tezcanlılığına yetebildim sanması da onlar kadar gerçek dışı. Tek gerçek pirinç. Bunu hepsi biliyor, Güzide dahil. Ama 12 düğmenin açtığı 12 kapıdan geçmeli ki pirinç tutunduğu yeri bıraksın. Güzide bunu yalnız başına yapamaz. Adam bu beklentiyle daha fazla yaprak koparamaz. Topladı Güzide oryantalist eteğini. Yürüdü gitti yolları. Yolları yürüdü gitti.

17 Aralık 2015 Perşembe

Haydar Ergülen / Aşk İçin Önsöz

beni üzme
kendini de benimle üzme

sözümü üşütme
fazla açılma benden

çok açılma bana da
kendine de fazla açılıp da içine düşme

geçmişe gül gönder
unutma
anılar da su ister

anılara iyi bak
bana bak
beni tut
bana tutun

beni orada burada
beni şunda bunda
unutma
bak.

14 Aralık 2015 Pazartesi

Mazlum Mengüç / Otobüsname

Otobüsten inince ilk iş sigara yakanların adına diyebilirim ki;
yanılanların yeridir dünya.
Ve sen kendini saçlarından asmışsın dünyaya.
Son bir kez daha pişmanlığımı yanılıp
Bir tokaya teşekkür etsem
benim de saçlarım çıkacaktı belki de
Belki ben de haksız ama galip dönecektim düşlemekten.
Oysa sen ısrarla mağlup döndüğüm bir sokakta
yürürken güzel, severken tedirgin
gördüklerini dünyayla açıklamaya çalışan bir çocuk gibi
parantezsiz gülecek kadar üzgünsün.
Yalan, içinden geçilecek şey değil.
Ve dünya yanılanların yeridir.
Bu yüzden sana en fazla bir yolun ortasını vaad edebilirim
Sen, en fazla tüm sokaklara birden inebilirsin.

Otobüsten inince ilk iş sigara yakanların adına diyebilirim ki;
İnsan, çekilecek dert değil.
Hep kaldığım yerden yakıyorum sigaraları
Güldüğümüz yerler ağrıyınca
Ademden başlıyor hüzün ve devam ediyor bir türkünün içinde
Kendimi, kendimin karşısına alınca bana uzay çarpıyor
Sen, vaktiyle adıma alınmış üzgün bir çiçeği kurutuyorsun pencerende;
ne güzel.
Ne de güzel hiçbir mutfak yıkmıyor planlarını, dile gelmiyor hiçbir eşya
Hiçbir oda yanlışsız kalmıyor uzun süre.
diyebilirim ki, en çok ölünce ferahlıyor insan.
Ve susunca daha güzel söyleniyor yalan.

Otobüse dalgınlıkla elinde sigarayla binenlerin adına diyebilirim ki;
Ne tanklar gördüm ben canan, bir göz etmedi!
Çok sebepler gördüm suyun öte tarafına geçemeyen
Siyahı renkten ve matematikten sayılmayan geceler.
Gördüm, maruftu hüzünlerim ben yoktum etrafta.
gördüm, sen hatırlamayı büyüyünce bırakmış,
hep kendine dargın, hep yeni bir merhaba.
Sen ki şuncacık çocuk, acilen yanlış, dikkatli dalgın.
Ben kendi ipine kendi boynunu uzatmakta mahir,
hep özenle, hep anlaşarak üzüldüğümüz durakta
Elimde sigarayla yeni bir gidişin gelmesini bekliyorum.
-Otobüsten inince sigara yakmak sağlığa zararlıdır-

6 Aralık 2015 Pazar

Orhan Veli / Güzel Havalar

beni bu güzel havalar mahvetti,
böyle havada istifa ettim
evkaftaki memuriyetimden.
tütüne böyle havada alıştım,
böyle havada aşık oldum;
eve ekmekle tuz götürmeyi
böyle havalarda unuttum;
şiir yazma hastalığım
hep böyle havalarda nüksetti;
beni bu güzel havalar mahvetti.

3 Aralık 2015 Perşembe

Şükrü Erbaş / Azaltmadı Gidişin Beni

hece hece bölerek
inandığım her şeye güzelliğini
kime seslendim, neyi sustuysam
seni yücelttim.

bu yüzden azaltmadı gidişin beni.

1 Aralık 2015 Salı

Edip Cansever / Duruş

ki bazı sözlerin anlamı
o sözlerin söylenişindedir

yılların sayısına girmediyse Seniha
nereden zaman almıştır

ki bazı durumlara söz yoktur
hem neden olsun
her durumun dili daha başka durumlardır

ben bu derinliği bu kadar
nerden bulayım
ki herkes nerden bulsun
bulmanın dili aramaktır.

30 Kasım 2015 Pazartesi

Nazım Hikmet / Salkımsöğüt

Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat...
Atları...
At...
Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

26 Kasım 2015 Perşembe

Edip Cansever / Kaybola

Sana her zaman söylüyorum senin yüzünde gülmek var
Bakınca bir yaşama ordusu çıkıyor aydınlığa
Bir çiçek geliyorsun yeraltı çevresinden
Bir kartal gidiyorsun çıplağın ayaklarla
Şimdi bir pembeyi kovuşturuyor
Omzundan yukarıya üç polis
Deli ediyor onları saçlarında
Bir karanfil çok
Bir karanfil azala azala.

En saklı yerlerinden en güzelliğin çıkıyor

Ansızın doğan hayvanlar gibi güzel
Bakınca bir şiir canlıyorum dünyaya
Yapılan bir şeydir şiir, yuvarlak, kırmızı, geniş
En genişi en kırmızısı o ezilmişler katında
Şimdi bir gizliyi kovuşturuyor
Gözlerinden içeriye üç polis
Deli ediyor onları mısralarımda
Bir karanfil az
Bir karanfil çoğala çoğala.

Bilmem mi ellerin vardır, umuttan yuvarlar çizer

Bakılan bir şeydir el, boşluğu dengede tutan
Bir uzantıdır işte umutla insan arası
Bir yonudur ne belli, görmekle anlaşılan
Geceden gün yapılan o sevişme yakınlığında
Şimdi bir sevdayı izliyor
Uluslararası üç polis
Deli ediyor onları sonsuzda
Çok isimli bir çay
Çok yuvarlak bir masa.

Sanki bir tarih içindeyiz, günaydın minyatürler!

Üç köle uzanık bir dünyayı imzalayaraktan
Ansızın dört köşe, ansızın ehram
En duymalı yerlerinde bir sessizlik
Güneşin çok parladığı bir arka
Başları dünyadan dışarıya sarkıyor
Bozgunda çiçekler örneği duyulmaz bağırtılarla
Şimdi bir tarihi sürdürüyor
Yüzünün gizlerinde üç polis
Deli ediyor onları Mısır'da
Bir insan az
Bir insan inana inana.

Duymakla atların çıngıraklardan duyduğunu

Bir ateş yakımını dağda
En korkulu çağ bu, onu altımızdaki şehirlerden çıkarıyoruz
Küflü ev süsleri, geyik durmalı bir hayvan
Bizi bakmaya zorluyorlar ayrıca
Şimdi bir aydınlığı durduruyor
Beyazlar giyinmiş üç polis
Deli ediyor onları boşlukta
Bir pencere az
Bir pencere kaybola kaybola.

16 Kasım 2015 Pazartesi

Şeref Birsel / Topal ve Terazi

ben bu sesten alındım
bir şey düştü üstümden
eğilip alınacak gibi değil
tüy gibi döndüm kesildiğim kapıya
sussam uzayıp gider papatyalar ve
banyoda çatlayan fayans sesi...

bütün camlar birer yanaşmadır

acısını gözlerinden ayırmayanlara
gömleğin sökülür diye
eğilmedim sokağa
taşarsam alt kattaki delirebilir

-bu aralıkta çok alındım-

kar gibi indim sevdiğim kapılara
halk otobüsünde topal bir adamdım
yürüyüp geçtim eksilen yerlerimden
ben bu sesten alındım
bir şey düştü üstümden
eğilip alınacak gibi değil.

Akgün Akova / Caz Çiçeği

bilinmez, belki son öpüşümdür bu seni
bir kadına bir nehri son ekleyişim
bilinmez, bahçene ektiğim son çiçek hırsızıdır bu
bomba konmuş tren istasyonlarına
arzunun titreyen yollarına
son adım atışım, belki bu da bilinmez

bilinmez, baharın ensesine bir kuşun
ilk kurşun sıkışıdır bu
bir kedinin yağmurda ilk yıkanışı
bir kadını merdivene ilk benzetişim, sen gidiyorken
arka sokak otellerine ilk rastlayışı bir sarayın
güzelliğin aynaları tehdit ediyor sevgilim
hüzünü unutuşun bu gece, belki sözü edilmez
bilinmez, belki yanıbaşımdadır o kaygan sevdan
bu şiir kuştüyü elini ilk özleyişimdir senin

(sanki ilk sendin bu kanayan alnıma duran
çarpışan gemilere adını verdiğim ilk sendin
ardından kırık camlara çizdiğim
bir Piaf şarkısı geçerken parmak ucumdan
anladım ki ilk sendin

caz çiçeğim,
nasıl denir
içimde çatal mısın bıçak mısın bilinmez.)

Turgut Uyar / İlkin

bunu kimse söylemedi belki düşündü
çünkü vardır insanın yaşamasında
uyku ve öfke gibi vardır
kimse söylemedi
tuzunu çoğaltan bir denizde
nasıl batarsa güneş öyle ben de kaçırdım
ki gözüm bütün gün
boyu lekelerde
kaçırdım ama şöyle de söylenebilir
şiirin bütün geçmişinin dışında
önceden açıklanan her şeyin dışında
örneğin en sıcak ülkelerin yazında
en soğukların kışında
yanarım üşürüm berbat olurum
hiçbir işe yaramam
ama yine de seni severim
o zaman sen de beni sev
evet.

19 Eylül 2015 Cumartesi

Ahmet Mücahit Bülbül / Kül ve Yine Dünya!

bilmiyorsun. ben senin için
bir çiçeğin insanlara sırtını dönerken çizilmiş portresini yaktım
her şeyin sonuna ekleyip durduğum denizi
sana gelmediğim günleri
ve artık her şey için çok geç diyen kim varsa
onları

senin kapılara bakıp durmana dayanamadım
önce onlardan başlayıp
sonra bildiğin bütün notaları
gidip görmek istediğimiz tüm ovaları birer birer
bir ağaç saçlarını tarıyor gibi yavaş yavaş ateşe verdim
çünkü ardımda kalacak bir şarkı yahut eski bir ev
beni ele vermeyi düşünebilir

yangın sonrası bir parça çocuk
elinde kutsal kitaplarla koşarak sana doğru
gülün bülbüle nazı tadında bir yağmurdan haber getirirse
bil ki o parça müteellim gövdemden kopmuştur

o vakit anla ki artık dünya senindir
d ü n y a  s e n s i n
ve madem her gece rüyalarıma kadar gelip duran da sendin
şunu muhakkak bilmeye hakkın var:

her şeyi yakıp yıktım da
yalnız seni
bir tek seni tuttum içimde bir ıslık gibi

17 Eylül 2015 Perşembe

Özdemir Asaf / Düşüngü

Hepsinin gelmesini bekleme;
Bir kişi gelmeyecek.

Sen alışmayasın diye,
Korkmayasın diye,
Düşünesin diye.

Kendine yetmen için.
Herkesin kendinden kaçacağı yerlerde
Sen kaçmayasın diye.

Gelenler gitmeyecekmiş gibi
Doğumlarda ölümlerde...
Duyasın diye.

Bildiğini bildirmek için
Bilmemeyi öğrenmelisin.
Tam kalasın diye.

Hepsinin gelmesini bekleme,
Sen var olasın diye.
Bir kişi gelmeyecek,
Sen, bir olasın diye.

14 Eylül 2015 Pazartesi

Cemal Süreya / Eylül'dü

Eylül'dü.
Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını
Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.
Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.

Eylül'dü.
Di'li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
Adımlarımızın kısalığı bundandı
Bundandı gözlerimin durgunluğu.
Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
Ellerin kadar ıssız,
Sen kadar zamansız molalar veriyordum
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.

Eylül'dü.
İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
Şimdi yoktu bir anlamı suskunluğun.
Çırılçıplak kalakaldım sessizliğin orta yerinde.
Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım.
Gözlerinse asılı bıraktığın yerlerdeydiler hala.
Gözlerini sildi zaman.

Dedim ya, Eylül'dü.
Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.

6 Eylül 2015 Pazar

Birhan Keskin / Eski Avluda

Bir çiçek açtığında
Bir eski avluda
Diyor ki;
Çalıda sarı bir çiğdemim ben
Ve senin çok eski cümlen.

Sen otursan, gitmemiş ki! olsan
Ben sana bir eski Endülüs avlusu
İstersen serin bir Portofino getirsem
Ya da Yedigöllerin yedisini birden.

Bir çiçek açtığında
Bir eski avluda
Diyor ki;

Her şey çok eksik ve neredeyse yok gibiyken
Buldum buluşturdum kendime geldim
Tek eksik sensin! İncecik, çilli bir dille
sen de gelsen.

Ben sana kırmızı kiremitli bir çatı
Begonviller ve bir mavi kapı
Ve illa amansız bir avlu getirsem.

Dünya soğur, akşam serinlerken,
Benim sensiz sevinecek bir şeyim yok.
Kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim,
Ve işte en gümüş cümlem:

İçimi açtım sana.
İçini açmak için.

3 Eylül 2015 Perşembe

Birhan Keskin / Sahra ve Serap

çöle bütün iyiniyetimle girmiştim.
çöle bütün iyiniyetimle ve aptalca girmiştim.
ihanetin sarı ve sonsuz olduğunu
çok sonra öğrendim.
beni çölden geri getirdiklerinde
uykumda pembe köpekler görüp
gülümsüyordum.

dışarıda aşklar ve anılar bıraktım
içeride adımlarım kısa, bakışlarım uzak kaldı.
oysa ben soğuk ve sisi sokakta kol kola bıraktım.
kırık havaları nasıl sevdimdi, sizinle tekrar karşılaşsam
ölürüm gibiydi, oysa her şey paranoya ve şizofreniydi.
olmayacak geri dönüşleri ve ayinleri size bıraktım.

yüzümü ve anılarımı çıkaracak kadar güneşi yoktu
yazların. ben sizi nasıl da ağır, nazlı ve dur bakalım
sevdiydim. ben sizi sahrada yağmurları bekler gibi
beklemedi miydim. bir gülün soluklanma vaktiydi, sonsuzdu,
pembeydi. cam üstüne cam oradaydım.
beceriksizliğin kumral ve geçici mevsimleriydi,
ben size görkemli ne varsa hepsini bıraktım
ve kendi göğsünde büyüdüydü çocukluğum.

yüzümü yok edecek aynayı buldunuz sonunda
avutun beni, çoğaltın beni, sırrınız oldum.
hep bir şiirin sonu gibi konuştum, her dize
başka bir şiirden geldi, en son yanıtı buldum.

oysa çocuktum, gün gümüştü, sahra sarıydı, belgesel
bir aşktı, her şeyden benzim uçtuydu. çocuktum
şaşkınlığımdan guatrımı yuttuydum,
olurdu böyle şeyler, avuttunuzdu beni
nerenize yerleştim.

yüzümü ve anılarımı çıkaracak kadar güneşi yoktu
yazların. ağır ve nazlı, ben sizi develer tellal değilken de
sevdiydim.

var ettinizdi beni
hem de yok ettinizdi, bense bir çocuğun rüyasındaki
kartopu kadar gerçek olmak mı istedim.
şimdi durdurun beni, indirin beni tesellimden
ey ruhum sen yola çık,
ben aklımı eski bahçeye gömeceğim.
bu yaylım ateşlerinden yıkanıp
sana geri döneceğim.

20 Ağustos 2015 Perşembe

Léo Ferré / Avec Le Temps

Zamanla,
Geçer, her şey geçip gider, zamanla
Unuturuz yüzü ve sesi unuturuz
Kalp daha da yenilince, gitmek dert olmaz
Aramak daha uzağı, peşini bırakmak gerekir ve bu çok iyidir
Zamanla

Geçer, her şey geçip gider, zamanla
Taptığımız öteki, yağmur altında aradığımız
Bir bakışının altında köle olduğumuz öteki
Arasında satırların, kelimelerin
Ve altında, bu gece çekip gidecek boyalı bir yeminin
Her şey görünmez olur, zamanla

Zamanla
Geçer, her şey geçip gider zamanla
En güzel anılar gibi, dilinden düşmeyenlerden birisidir
Galeri Farfouille'de, ölüler kısmında
Cumartesi gecesi şefkat alıp başını yapayalnız gittiğinde
Zamanla

Geçer, her şey geçip gider zamanla
Bir rom için, bir hiç için inandığımız öteki
Rüzgar ve mücevherler verdiğimiz öteki
Birkaç aşağılık şey uğruna ruhunu satan için
Neyin karşısında çabalıyorduk, çabalayan köpekler gibi
Geçer, her şey iyi olur zamanla

Zamanla
Geçer, her şey geçip gider zamanla
Ve çatlamak üzere olan atlar gibi beyazlamış hissederiz
Ve kaderin yatağında buz tutmuş gibi hissederiz
Ve belki yapayalnız ama kederli hissederiz
Demek ki gerçekten
Sevilmeyiz artık, zamanla.

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Celal Baran Yıldırım / Halet-i Ruhiye

insan oldum diye konuştuğumda yetim bir yağmurla
ki o zaman da bir dostta kalan külü
som bir şüpheyle kardım ben
ve böylece yok sayarken bir gönlü
düşmek demekti bu
antik kalıntılarına bir gömütün.

kalbim!
sen şimdi biraz övün çoraklığınla.
çünkü aşk, kavmine sulak araziler arşınlatacak.
gönlüm mü desem şu içeride kımıldayan,
yoksa gazete ve ilanlarla soluksuz kalan,
yalnız ve köhne pencereleriyle kör bir ev mi.

bakışları ve durgunluğu mu evin;
birbirine çok benzeyen iki akşam gibi.
bakışlarım; on dakika rötarlı
ve balkondan sarkan çiçekler gibi sargındır artık sana.
ve bana benden yakın akan yine talandır.
talandır bu evet, işlenmiştir etime
en uzağıma uğrayan kendi yanımdır şimdi benim.
ve öyle upuzun yağmışımdır bir bahçeye,
talandır bu işlemiştir etime.

ve bu talan;
sarısından içeri giren güneşle
mavisiyle mahvıma değer
kırmızısı, etime işleyen
ki ömrümün kelepçesiydi o
bir gemi halatçısının düğümüydü
ve saplanıktı bileğime
bir dizi çizgi ile.

bunlar yalan, bunlar boş
sen işte her nasılsa yürüyeceksin
köşesinden güneşi akıtan bir sokaktan.
sen işte yürüyeceksin
ve beni medetsiz ummalar basacak.
ve benim unutulduğum yerler
kırk yılda kırk kez,
kıyımla gelen bir bildiri gibi,
hemen hemen her yerde topyekün göğe çakılacak.

uzun ve geniş omuzlara
tüneyen bir yara gibiydim ya ben
bundandı birini suda taş sektirerek öpmem.
bir kitabın kalbiyle konuşmam dünyada,
bundandı acılarımı saran bir kement olmaması ellerinden.
bundandı her şey...

ve dağlanan bir ömür,
dağılmadan duramazdı elbette.

3 Ağustos 2015 Pazartesi

1 Ağustos 2015 Cumartesi

Güven Adıgüzel / Sınavda Çıkmayacak Sorular

artis diyorlar erken ölenlere bir akşamüstü her yer kalabalık
her yer kalabalık, üzgünüz yeteri kadar ve rimbaud mahkemelerde sanık
sırayla ölüyor kumbarası kırılmış çocuklar, tez konusu bile değiller
içinde ortadoğu geçmeyince şiir de olmuyor, bir şeyler kahrolsun!
-işgal edilmiştir inandığımız tüm çiçekler!

stratejik bir aşk yaşıyorum devlet görmesin, keşişleri hemen soboleyin
bu saklambaç bizden uzak, kavimler göçü konumuz değil, seni seviyorum!
ideolojiler söylüyorum dünya kurtarmak isteyenlere ve çok rüya görüyorum
insanı anlamakla meşgulüz, üstelik görünürde hiç ipucu da yok
ben bazen korkuyorum, annem duruyor hemen kalbime
beni hep yanlış öldürüyorlar anne diyesim geliyor
sonra cihad geliyor aklıma, cihad'ı çok seviyorum
-ama bunları coğrafi keşiflerle açıklayamam.

çocuğu okula yazdırıyorlar, merkez sağ'ı ve dedikoduyu çok seviyorlar
üniter yapı diyorlar, uluslararası toplum, en az iki yabancı dil
minareler gölge ediyor, başka ihsan da istiyorlar
akşam ezanında eve giriyoruz, üzgünüz yani gereği kadar
demokraside ısrar ediyorlar bir de, ben rahatça ölsek diyorum.

yemeklerden sonra pişman oluyorlar, kravat takıyorlar, az seviyorlar
aşık olamıyorlar, çok şişmanlıyorlar ve hiç gülmüyorlar
-manavlar da şiire inansın diye kırmızıydı belki elmalar
elmalar deyince aklıma annem geliyor ve taksitli sancılar
bir yanağın elma oluşunu,
devrik cümlelerle düşünüyorum...
-sigortalı bir işe girmeden aşık olunmuyor.

25 Temmuz 2015 Cumartesi

Birhan Keskin / Kim Bağışlayacak Beni

Aşktın sen, çimene düşmüş ışık,
ağrıda gizli sözümdün.
Bu yüzden parçalanarak yaşlanıyorum ben
bu yüzsüz çağda, sen içimde duruyorsun büsbütün.

Ah Felice, söksene beni çölden
Gün uzun rüzgâr dip fena öğlen.

Uykusuz gözlerimde ağrıdı çöl bunca zaman
Taş çatladı, devrildi günün yeli de
Çıkmadım senin yokluğundan.

Çıkacak bir düzlüğü yok ki hayatın
Bulmadım anne serinliğinde bir iklim
Varsa yolumda biri, gelsin yırtsın gömleğim.

Bir mucizeye uyandırmadı beni çağ
ve hatıra değil artık hatıra.

Ah Felice,
ben senin yokluğuna mıhlandım,
haricimde dönüyor
dönüyorsa dünya.

24 Temmuz 2015 Cuma

Edip Cansever / İçinden Doğru Sevdim Seni

İçinden doğru sevdim seni  
Bakışlarından doğru sevdim de  
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan  
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de  
Beni sevdiğin gibi sevdim seni  
Kar bırakılmış karanlığından.  
Yerleştir bu sevdayı her yerine  
Yüzünde ter olan su damlacıklarının  
Kaynağına yerleştir  
Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına  
Gül taşıyan çocuğuna yerleştir  
Ve omuzlarına daracık omuzlarına  
Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın  
Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten  
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir  
Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde  
Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe  
Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran  
Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne
Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun  
Kar taneleri gibi uçuşan  
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine  
Yerleştir bu sevdayı her yerine.  
Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere  
Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden   
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen  
Sevdayı  
Ve köpüklendir  
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın  
Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten  
Öğrenmez ama öğretir mutluluğu  
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi  
Biraz da herkes içindir.
Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli  
Var eden kendini birincisinden  
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.  
Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen  
Tanımadığın bir ülke gibi  
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi  
Tam kendisi gibi mutluluğun   
Beni bekliyorsun  
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.

Mahmut Özkızıl / Ah Dada

bir yerlerde bir delikanlı var akciğerlerini yiyen"
çünkü utanç geçilebilir bir yoldur
tabut en sadık ahşaptır sade ve kullanışlı
bazı sakar kuşlar vardır gökyüzünü eskiten
kızlar için bazı beyazlar büyür
somut ve gelinliklere ertelenen

fakat her cani biraz insansa
sevmeyi bile göze alabilir
ve ki ben yaşama yarışında
mezarı tek geçerim

uykumu bazen kendim bölüyorum
dirilişe bir prova olarak

-sahipsiz ve naif uykumu-
yatağım bana gizlenen

ölüyü taşımaktan yorgundur
-ruhuma bürünen korkunç ve kindar-

ayna geçmiş af kaydedilmiştir
bazı sebepsiz sözler vardır:
ölüm insanlı bir şeyse
güneş aşk kadar geceye de dair

bazı sözler vardır susmaya sebep
bazen insan hiç yoktan delirebilir